Türkiye, bir haftadan uzun bir süredir iç siyasi gündemle çalkalanırken, aşağı yukarı aynı süredir kimi yabancı basın ve sosyal medya kaynaklarında Türkiye’nin Suriye’de bir ya da iki hava üssünü devralmasını da içeren yeni bir girişimi olduğu iddia edilmektedir. Henüz bu konuda ne Türkiye’den ne de Suriye hükümeti yetkililerinden resmi bir açıklama gelmemiştir. Ancak son bir haftadır özellikle İsrail kaynaklı haberler ve İsrail’in haberlerde adı geçen birkaç hava üssünü hedef alan son hava saldırıları, Suriye’de potansiyel Türk askeri hava üsleri iddialarını güçlendirmektedir. Bu ihtimal hem bölgesel güç dengesini hem de küresel aktörlerin bölge politikalarını etkileyebilecek kritik bir gelişmedir.
Yeni Suriye, Türkiye İmajı ve İşbirliği
8 Aralık 2024 tarihinde Esad rejiminin, Hey’etu Tahrîri’ş-Şâm (HTŞ) ve Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu müttefik kuvvetlerince devrilmesini müteakip Türkiye’nin bölgesel anlamda Suriye İç Savaşı’nın kazananı olduğu yorumları birçok uzmanca dile getirildi. Keza, yeni Suriye yönetiminin lideri Ahmet Eş-Şara (Al-Shaara, Al-Colani), Suudi Arabistan’dan sonra ikinci resmi ziyaretini Türkiye’ye gerçekleştirerek muhaliflere sağladığı destek ve milyonlarca Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği için Türkiye’ye Suriye halkının teşekkürlerini iletti. ABD Başkanı Donald Trump bile bir basın toplantısı sırasında Rusya ve İran’ın kaybedenler olduğunu vurgularken Türkiye’nin Suriye’nin geleceğinin anahtarını tuttuğunu ifade etmekten çekinmedi.[1] Ülkenin mevcut siyasi, ekonomik ve insani şartlarından ötürü alabileceği her türlü desteği harekete geçirmeye çalışan yeni Suriye yönetimi, bir yandan olası ekonomik destek için körfez ülkeleriyle iyi ilişkiler kurma peşindeyken, diğer yandan uzun yıllardır siyasi, askeri, ekonomik ve idari anlamda her türlü desteği aldığı Türkiye ile angajmanını bir üst seviyeye çıkarmayı hedeflemektedir.
Türkiye’nin yeni Suriye’nin geleceğinde sahip olduğu nüfuzu klasik dış politika enstrümanlarıyla ya da stratejileriyle açıklamak çoğu zaman yetersiz kalacaktır. Çünkü, çeşitli seviyelerde gerçekleştirilen saha gözlemlerinin desteklediği bir olgu olarak, Türkiye bugün gelinen noktada hem ahlaki hem de realist olarak ülkenin tüm unsurlarınca samimi bir müttefik olarak görülmektedir. Çoğunlukla İdlib’ten Şam’a taşınmış HTŞ ya da Suriye Kurtuluş Hükümeti mensubu yönetici elitlerden müteşekkil yeni Şam Yönetimi, 2017’den bu yana deneyimi sahibi oldukları İdlib yönetimi örneği sırasında maddi, manevi, idari ve teknik bilgi birikimi dahil birçok alanda Türkiye’nin desteğini görmüştür. Çeşitli muhalif unsurlar aralık ayında Şam’a ulaştıklarında üzerlerinde Türkiye’de üretilmiş kıyafetler, ceplerinde Türk lirası, zihinlerinde ise Türkiye desteğiyle şekillenen İdlib idaresi örneği vardı. Kısacası, Türkiye yeni Suriye’nin aklını ve kalbini kazanmıştı.
Türkiye’nin rolü veya kazanımları politik bir magazin malzemesi düzleminde herkesçe tartışılırken arka planda iki ülke arasında ülkenin geleceğine ilişkin somut iş birliği görüşmelerinin Aralık ayından bu yana devam ettiği tahmin ediliyordu. Şubat ayından bu yana ise basına yansıyan bilgiler tarafların askeri yardımlaşma ve işbirliği anlaşması üzerinde çalıştıklarıydı.[2] Fakat isimsiz kaynaklardan basına sızan bilgiler bu antlaşmanın, tarafların 2017’den bu yana alışık olduğu askeri eğitim, donatı imkanlarının kazandırılması, malzeme ve silah/cephane desteğinin bir adım ötesine geçtiğini göstermektedir. Buna göre, Türkiye ülkenin hava savunma kapasitesini geliştirecek, ayrıca gerek eğitim faaliyetlerinde gerekse de bağımsız operasyonlarında kullanmak üzere Suriye içerisinde konumuyla büyük stratejik öneme haiz Tiyas (T4) hava üssünün kontrolünü tümüyle devralacak. Plana göre Türkiye hem yerli yapım Hisar hava savunma sistemi hem de Rusya’dan onay alınması halinde bir S-400 bataryasını buraya yerleştirerek Suriye hava sahasını bütünüyle kontrolü altına alacak, ayrıca üsse silahlı ve silahsız insansız hava araçlarından bir filo yerleştirecek.[3]
Olası Suriye-Türkiye Askeri İşbirliği’ne İsrail’in Tepkisi
Suriye’de Türk askeri üslerine ilişkin söylentiler bölgeyi takip eden sosyal medya hesapları ve bazı haber ajansları tarafından dillendirilirken, iki ülkenin yetkili makamlarından henüz konuya ilişkin hiçbir açıklama gelmedi. Öte yandan, bu gelişmeler İsrail basınında ve siyasetinde büyük yankı uyandırdı. İsrail ordusu, Esad rejiminin devrilmesinden bu yana ülkeye onlarca hava saldırısı düzenleyerek bütün askeri üslerini, silah depolarını, füze üslerini, hava ve kara araçlarını, donanma gemilerini vurmuş, kurulacak yeni Suriye Ordusu’nun muharebe kapasitesini olabilecek en düşük seviyeye indirmişti. Martın ilk yarısında gerçekleştirdiği hava saldırıları daha çok İran’la ilişkili grupların bilinen lokasyonlarına ve askeri yapılarına karşıydı. Ancak son birkaç gündür gerçekleştirilen hava saldırıları, haberlerde geçen T4 hava üssü’ne yoğunlaştı. Kısacası, İsrail son 4 aydır Suriye’de belirli hedefleri vuruyor, fakat İsrail yönetimi son günlerde gerçekleştirilen hava saldırılarının amacının Türkiye’ye bir mesaj vermek olduğunu artık gizlemiyor. İsrailli haber kaynakları, son günlerde Hama ve T4 hava üslerinin hedef alınmasının sebebinin Türkiye’nin Suriye’ye üs kurma planına karşı caydırıcı bir uyarı vermek olduğu, Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığının İsrail yönetimi tarafından stratejik güvenliğine açık bir tehdit olarak görüldüğünü belirtmektedir.[4] İsrail’in Ortadoğu’da güçlü ikinci bir devleti tehdit olarak görmesi kendi milli güvenlik ölçütleri açısından anlaşılabilir bir durumdur. Zira İsrail, 1960’lardan bu yana bölgede askeri-operasyonel üstünlüğünü yeri geldiğinde kullanmaktan sakınmayarak bölgesel güç kimliğini sağlamlaştırdı. Bölge ülkelerine kıyasla görece küçük yüzölçümünü çatışmaları diğer ülke topraklarına taşıyarak sürdürdü. Diğer bir deyişle, yeri geldiğinde kullanmaktan kaçınmadığı askeri operasyonel gücü İsrail’in bölgesel güç kimliğinin temel harcı oldu. Bu perspektiften bakıldığında, Suriye’deki Türk askeri varlığı İsrail’in bu coğrafyadaki operasyon düzenleme özgürlüğüne direkt bir darbe olarak görülüyor. Nitekim, özellikle S-400lere ilişkin söylentiler doğruysa, İsrail’in Suriye’de eskisi gibi başına buyruk hareket edemeyeceği, askeri operasyonları için eskiden Rusya’yla kurduğuna benzer bir bildirim/izin mekanizmasını Türkiye’yle kurması gerektiği aşikâr.
Yeni Suriye rejimi, İsrail’in saldırılarına yanıt olarak Dışişleri Bakanlığı yoluyla kınama mesajları yayınladı ancak İsrail’in eylemlerini engellemek için hiçbir önemli önlem alamadı. Bu eylemsizlik muhtemelen yeni Suriye’nin sınırlı güvenlik gücü kapasitesinden ve dış aktörlerle yüzleşmekten ziyade iç güvenliği istikrara kavuşturmaya odaklanmasından kaynaklanıyor. Dahası, yeni hükümet, bir yandan yaptırımların kaldırılması ve Batılı ülkelerle iyi ilişkiler tesis etmeye çalışırken diğer yandan İsrail’in eylemleri ile bölgesel ilişkileri yönetme arasında hassas bir denge kurmaya çalışıyor. İsrail ile doğrudan bir çatışma, bu çabaları tehlikeye atabilir ve daha geniş hedeflere doğru ilerlemeyi engelleyebilir. Bununla birlikte, İsrail askeri eylemleriyle kendi milli güvenlik prensibine göre ülkesi için tam güvenliğe ulaşmaya çalışırken, diğer tüm bölge ülkelerini tam güvensizlikle tehdit etmektedir. Bu durum, hiç kuşkusuz hemen hemen kendiliğinden karşı koalisyonları harekete geçirmektedir. Bu çerçevede, yeni Suriye rejiminin Türkiye’yle yakınlaşması ve hatta ülkenin en stratejik hava üslerini tahsis etmeyi düşünebilmesi, basit realist bir kendini koruma güdüsünden kaynaklanıyor olabilir.
Bu noktada, İsrail’i dizginleyebilecek tek güç hiç kuşkusuz Amerika Birleşik Devletleri. ABD Dış Politikası, Trump’ın ikinci Başkanlık dönemiyle birlikte kendi krizini yaşıyor. Genel olarak 2. Trump döneminde ABD Dış politikası kendi angajmanı açısından izolasyonist emareler gösterirken, Trump bölgedeki müttefiklerini daha fazla sorumluluk almaya teşvik ediyor. Bu bağlamda, Türkiye’nin Suriye’deki hava üssü, Washington tarafından bir tehdit olarak değil daha ziyade IŞİD’e karşı mücadelede ABD’nin yükünü azaltan bir girişim olarak görülebilir. Öte yandan, ABD’nin halen desteklediği YPG/PYD güçleri ile olan ilişkisi ve İsrail’in güvenlik kaygıları, Trump yönetiminin politikasında belirleyici olacaktır. Eğer ABD, Trump’ın aylardır belirtilerini verdiği şekilde bölgedeki varlığını ve YPG/PYD üzerindeki operasyonel desteğini azaltırsa, bu Türkiye’nin etki alanını genişletmesine zımni bir onay olarak algılanabilir.
Sonuç
Son yıllarda Türkiye’nin dış politikasına hâkim olan bölgesel güç olma iddiası, bugüne kadar daha çok yumuşak güç unsurları etrafında tartışılmaktaydı. Türkiye’nin Suriye’de hava üssü kurma planı, askeri bir manevranın ötesinde, Ortadoğu’daki bölgesel güç statüsünü kurumsallaştırma hedefinin bir yansımasıdır. Zira bu hamleyle Türkiye, Rusya ve İran’ın Suriye’den çekilmesiyle oluşan siyasi/diplomatik güç vakumunu tek başına doldurmuş olacak. Yeni Suriye yönetimiyle geliştirilen stratejik ortaklık, sadece mevcut konjonktürde değil, uzun vadeli bir jeopolitik düzlemde de Türkiye’yi Suriye’nin geleceğinde başat aktör konumuna getirecektir. Bu girişim, Türkiye’nin kendi savunma sanayii ürünlerini entegre ettiği, operasyonel kapasitesini genişlettiği ve insansız hava araçları teknolojisiyle desteklediği bir askeri doktrin üzerinden, bölgede oyun kurucu konumunu perçinlemesine olanak tanımaktadır. Öte yandan, bu stratejik oyunun başarısı, ABD ve İsrail başta olmak üzere dış aktörlerle geliştirilecek diplomatik dengeye ve Türkiye’nin Suriye içinde karşılaşabileceği güvenlik tehditlerini ne ölçüde yönetebileceğine bağlıdır. Eğer yoğunlaşarak devam eden bu askeri iş birliği söylentileri doğruysa, Ankara artık yalnızca sınırlarını değil, bölgesel düzeni de şekillendiren bir aktör olma kararlılığını gösterecek ve Suriye’deki potansiyel Türk üsleri, bu yeni bölgesel gücünün askeri ve diplomatik sembolü olacaktır.
Dipnotlar
[1] Reuters, “Trump says Turkey holds the key to Syria’s future”, 16 Aralık 2025.
[2] Reuters, “Exclusive: Syria’s Sharaa to discuss defense pact with Turkey’s Erdogan”, 4 Şubat 2025.
[3] Middle East Eye, “Turkey moves to take control of Syria’s strategic T4 air base”, 1 Nisan 2025.
[4] The Jerusalem Post, “Turkey’s military expansion in Syria: A new threat to Israel’s security”, 2 Nisan 2025.