23 Nisan 2025 tarihinde İstanbul’da meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki depremin ardından, GSM operatörlerinin hizmetlerinde ciddi aksamalar yaşanmıştır. Afet anlarında kritik öneme sahip iletişim altyapısının işlevsiz kalması, kamuoyunda mobil haberleşme hizmetlerinin güvenilirliğini ve kalitesini yeniden tartışmaya açmıştır.
Deprem sırasında İstanbul gibi ülke nüfusunun yaklaşık %25’ini barındıran bir mega kentte milyonlarca kişinin aynı anda iletişim kurmaya çalışması ciddi bir iletişim krizine sebep olmuştur. Oysa bu olayda büyük bir fiziksel yıkım veya enerji kesintisi yaşanmamış olması, yaşanan iletişim probleminin temelinde altyapı kapasitesi ve afet anlarına özel iletişim planlaması eksikliğinin yattığını göstermektedir. Bu yazı, telekomünikasyon altyapısının ülkeler açısından önemine dikkat çekmekte, Türkiye’nin mevcut durumunu küresel örneklerle karşılaştırmakta ve çözüm odaklı politika önerileri sunmaktadır.
İletişim teknolojilerinin temeli, Alexander Graham Bell’in 1876 yılında telefonun patentini almasıyla atılmıştır. Bell’in sesin elektriksel sinyallere dönüştürülerek uzak mesafelere iletilebileceğini keşfetmesi, zamanla bilgi, ses, veri ve görüntülerin aktarımını mümkün kılan modern telekomünikasyon altyapısının temelini oluşturmuştur. Bu temel prensip, günümüzde gelişmiş ağ sistemleri ve çok katmanlı dijital altyapılarla desteklenerek hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Örneğin, bir cep telefonu araması hâlâ sinyalin baz istasyonları ve veri merkezleri üzerinden karşı tarafa iletilmesi mantığıyla çalışmaktadır.
Zaman içinde iletişim teknolojileri 1G’den başlayarak 2G, 3G ve 4G’ye evrilmiş; her yeni nesil veri aktarım hızını ve hizmet kalitesini artırmıştır. Günümüzde kullanılan 5G teknolojisi, nesnelerin interneti, otonom sistemler ve sanal gerçeklik gibi uygulamaların altyapısını oluşturmaktadır. Türkiye ise henüz tam anlamıyla 5G’ye geçememiş; bunun yerine 4G ile 5G arasında konumlanan “4.5G” adı verilen bir ara teknolojiyle hizmet vermektedir.
Peki telekomünikasyon altyapısı ülkeler için neden önemlidir? Telekomünikasyon altyapısı günümüzde yalnızca bireylerin değil, ekonominin, eğitimin, savunmanın, sağlığın ve kamu hizmetlerinin de bel kemiğidir. Dijital dönüşüm çağında güçlü bir telekomünikasyon altyapısı hızlı internet, kesintisiz iletişim ve güvenli veri aktarımı anlamına gelirken zayıf altyapılar dijital uçurumu derinleştirir, bilgiye erişimi sınırlar ve ekonomik rekabet gücünü zayıflatır.
Aşağıda yer alan Grafik 1, internet altyapısının kalitesi ile ülkelerin ekonomik üretkenliği arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır. Yatay eksende ülkelerin ortalama internet hızları (Mbps), dikey eksende ise Küresel Girişimcilik Endeksi (GEI) yer almaktadır. Burada girişimcilik ekosistemine yönelik oluşturulan endeks üretkenliğin bir ölçütü olarak ele alınmıştır. Grafik, genel olarak pozitif yönlü bir ilişkiyi işaret etmektedir. İnternet altyapısı güçlü olan ülkeler aynı zamanda daha yüksek girişimcilik kapasitesine ve dolayısıyla daha üretken ekonomilere sahiptir.
Türkiye ise orta düzeyde bir internet altyapısına ve ortalamanın üzerinde bir girişimcilik endeksine sahiptir ancak Grafik, daha yüksek hız ve kapsayıcılıktaki altyapı yatırımlarının ekonomik dinamizm üzerindeki potansiyel etkisini açıkça ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’nin telekomünikasyon altyapısına ilişkin mevcut durumun değerlendirilmesi dijital çağda ilerlemenin ön koşullarından birisidir.
Grafik 1’de ele alınan bu durum Türkiye’de telekomünikasyon sektörünün, küresel karşılaştırmalar yaparak daha detaylı incelenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Ancak, ülkeler arası telekomünikasyon altyapılarını karşılaştırmak kolay değildir. Konuşma kalitesi, kapsama alanı ve fiyatlandırma gibi unsurlar, uluslararası düzeyde açık ve karşılaştırılabilir veri setleri biçiminde sunulmamaktadır. Bu nedenle, kıyaslama yaparken öncelikli olarak kamuya açık ve standardize edilmiş veriler üzerinden ilerlemek gerekmektedir. Bu bağlamda, telekomünikasyon firmalarının sunduğu internet hızları, altyapı kalitesine dair önemli bir gösterge olarak değerlendirilebilir.
Grafik 2, ülkelerin mobil internet hız skorlarını karşılaştırmalı olarak sunarak Türkiye’nin bu alandaki küresel konumuna ışık tutmaktadır. Yeni Zelanda, Singapur, ABD, Çin ve Hollanda gibi ülkeler 190 Mbps’in üzerinde değerlere ulaşarak ilk sıralarda yer alırken Türkiye 85.35 Mbps ile 35. sıradadır. Bu seviye, verisi bulunan ülkeler baz alındığında, dünya ortalamasının altında kalındığının göstergesidir. Ayrıca, kalkınma açısından Türkiye’nin çok gerisinde yer alan ülkelerin büyük kısmının ekonomik ve teknolojik kapasiteleri Türkiye’ye kıyasla daha sınırlı olduğundan, bu sıralama Türkiye’nin bulunduğu pozisyonun görece zayıflığını daha da belirgin kılmaktadır.
Grafik 2’te mobil internet hızında Türkiye’nin küresel sıralamada oldukça geride kaldığı görülürken Grafik 3 ise bu hizmetin fiyatlandırmasına dair önemli bir karşılaştırma sunmaktadır. Türkiye, 1 GB mobil internetin ortalama 0,41 USD olduğu fiyat seviyesiyle 37. sırada yer almakta, yani mobil interneti birçok gelişmiş ülkeye kıyasla daha uygun fiyata sunmaktadır. Ancak bu göreli fiyat avantajına rağmen internet hızının düşük kalması, kullanıcıların aldığı hizmetin verimliliğini ve kalitesini sorgulanabilir hâle getirmektedir. İsviçre, ABD ve Yeni Zelanda gibi ülkeler yüksek fiyatlarla birlikte yüksek hız sunarken Türkiye’nin düşük fiyat–düşük kalite dengesine sıkıştığı görülmektedir. Bu durum, yalnızca fiyat değil, hizmet kalitesinin de politika tartışmalarında merkeze alınması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Bununla birlikte, telekomünikasyon şirketlerinin sunduğu hizmetlerin değerlendirilmesinde yalnızca mobil internetin değil, sabit internet altyapısının kalitesi de dikkate alınmalıdır. Türkiye’de telekomünikasyon sektörü, 2000’li yılların başında başlayan özelleştirme süreciyle birlikte köklü bir dönüşüm geçirmiştir. Özellikle 2005 yılında Türk Telekom’un özelleştirilmesinin ardından özel sektör yatırımları artmış, hizmet çeşitliliği ve rekabet ortamı genişlemiştir. Günümüzde Türk Telekom, Turkcell Superonline, Vodafone, Türksat KabloNet ve TurkNet gibi firmalar sabit internet altyapısının geliştirilmesinde önemli roller üstlenmektedir. Ancak, kırsal bölgelerde altyapı eksiklikleri devam etmekte olup bu durum 5G gibi ileri teknolojilere geçiş sürecinde yapısal engeller oluşturmaktadır.
Ancak, sabit genişbant altyapısı açısından yapılan küresel karşılaştırmalarda da Türkiye’nin konumu oldukça geride kalmaktadır. Grafik 4’te görüldüğü üzere, Singapur, Birleşik Arap Emirlikleri ve Hong Kong gibi ülkeler sabit internet hızında 300 Mbps’nin üzerine çıkarken Türkiye yalnızca 49.11 Mbps ortalama hızla 101. sırada yer almaktadır.
Türkiye’de internet kalitesini belirleyen en temel unsurlardan birisi altyapı yatırımlarının mevcut durumudur. 2024 yılı sonu itibarıyla ülkedeki toplam fiber optik ağ uzunluğu 568.000 kilometreye ulaşmıştır. Ancak bu altyapı genişliğine rağmen, internet kullanıcılarının yalnızca %35’i fiber bağlantıdan faydalanmaktadır. Buna karşılık, artık teknolojik olarak geri kalmış sayılan DSL bağlantı hâlâ %54’lük bir oranla yaygın biçimde kullanılmaktadır. DOCSIS altyapısı üzerinden bağlantı %7, mobil ağlar üzerinden sabit internet kullanımı ise %3 seviyesindedir. Fiber internet kullanım oranı OECD ortalamasında %42 iken, Türkiye bu alanda ortalamanın gerisinde kalmaktadır. Daha da çarpıcı olan ise Türkiye’de 100 Mbps ve üzeri hızlara sahip sabit genişbant kullanıcı oranı yalnızca %1 iken bu oran OECD ülkelerinde ortalama %82’ye ulaşmaktadır.
Bu veriler, Türkiye’nin düşük internet hızlarının temelinde altyapı eksikliklerinin yattığını açıkça göstermektedir. Ayrıca, Türkiye’nin Toplum 5.0 hedefleri ve uluslararası rekabet gücü açısından ciddi bir yapısal sorunu olduğunu da ortaya koymaktadır. Özellikle sabit genişbant altyapısı, dijital hizmetlerin sürdürülebilirliği, uzaktan eğitim ve çalışma, sağlık sistemleri ile kamu hizmetlerinin dijitalleşmesi gibi pek çok alanda kritik bir rol oynamaktadır. Türkiye’nin bu alandaki düşük performansı, sadece bireysel kullanıcı deneyimini değil, aynı zamanda kurumsal verimlilik ve kamu hizmetlerinin etkinliğini de olumsuz etkilemektedir.
Yukarıda sunulan analizler, telekomünikasyon altyapısının yalnızca bireysel bir ihtiyaç değil, ekonomik büyümenin, teknolojik ilerlemenin ve küresel rekabet gücünün temel bileşeni olduğunu ortaya koymaktadır. Bilgiye erişim, yenilikçi düşüncenin yaygınlaşması, girişimcilik faaliyetleri ve dijital hizmet ihracatı doğrudan kaliteli ve kapsayıcı internet altyapısına bağlıdır. Ancak bu potansiyelin toplumsal ve ekonomik faydaya dönüşebilmesi, yalnızca kullanıcı sayısının artmasıyla değil altyapıya yapılan yatırımların, erişim kalitesinin, hizmet çeşitliliğinin ve düzenleyici çerçevenin güçlendirilmesiyle mümkündür. Bu nedenle, telekomünikasyon şirketlerinin kaliteli hizmet sunması bir tercih değil ulusal kalkınma stratejisinin ayrılmaz bir parçası olarak ele alınmalıdır. Bu çerçevede, aşağıda politika önerilerimiz sunulmaktadır.
Türkiye’de telekomünikasyon sektörü, 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu ve ilgili yönetmelikler çerçevesinde Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından denetlenmektedir. Telekom şirketlerine, altyapı kurma, işletme ve geliştirme, hizmet kalitesini sağlama ve şeffaflık gibi temel yükümlülükler getirilmiştir. Bu yükümlülükler yalnızca teknik değil kamu hizmeti niteliği taşıyan haberleşme hizmetinin sürdürülebilirliği açısından da zorunludur.
Bu çerçevede;
- Telekomünikasyon şirketleri fiber optik ağlar ve 5G altyapısı başta olmak üzere, ülke genelinde altyapı yatırımlarını artırmakla yükümlü kılınmalıdır. BTK, altyapı yatırımlarını yeterince yapmayan şirketlere yönelik idari para cezaları, lisans değişiklikleri ve nihayetinde lisans iptaline kadar giden yaptırımları etkin biçimde uygulamalıdır.
- Şirketler, yalnızca mevcut teknolojilere yatırım yapmakla yetinmemeli; 5G-Advanced, 6G, nesnelerin interneti (IoT), yapay zekâ tabanlı hizmetler ve bulut teknolojileri alanlarında Ar-Ge çalışmalarını artırmak üzere desteklenmeli ve gerekirse bu alanda belirli yatırım hedefleri zorunlu hale getirilmelidir.
- Telekomünikasyon hizmetleri, büyük şehirler dışındaki bölgelerde de erişilebilir ve makul fiyatlı hale getirilmelidir. Kırsal ve düşük gelirli bölgelerde altyapı kurulumu için kamu destekli fonlar devreye alınmalı, şirketler erişim eşitliğini sağlamaya yönelik hedeflere bağlanmalıdır.
- Ayrıca, doğal afetler gibi olağanüstü durumlarda iletişim altyapısının kesintisiz çalışması, kriz yönetimi ve koordinasyon açısından hayati önem taşımaktadır. İletişimin devam etmesi hem bilgi akışını sağlamakta hem de panik ve kaosun önlenmesine yardımcı olmaktadır. Bu nedenle telekomünikasyon şirketleri, sadece altyapı yatırımları yapmakla yetinmemeli, devlet kurumlarıyla iş birliği içinde afet anlarına özel iletişim planları da geliştirmelidir.
Deprem gibi afetlerde yoğun telefon trafiğinin yönetilebilmesi için sesli aramalara sınırlama getirilmesi, vatandaşların SMS ve internet tabanlı iletişim kanallarına yönlendirilmesi gibi önlemler planlı bir şekilde devreye alınmalıdır. Ayrıca, afet anlarında kullanılmak üzere önceden hazırlanmış acil iletişim uygulamaları geliştirilmeli ve kamu kurumları ile kritik altyapı işletmeleri için uydu destekli internet ve telefon sistemleri zorunlu hale getirilmelidir.