Saraçhane’nin Gezi’den Farkları

Saraçhane’nin Gezi’den Farkları

Saraçhane olaylarının başladığı Türkiye uzun süredir ekonomik krizde, politik atmosferi hayli otoriterleşmiş uluslararası endekslere göre de çok mutsuz insanların Türkiyesi. 2013’de Gezi bugüne kıyasla ekonomisi çok daha iyi, çok sesliliği bugünle karşılaştırılamayacak kadar yüksek bir Türkiye’de başlamıştı. Bugün Türkiye’de 15-30 yaş arası genç nüfus 20 milyon bandında. Bunun 7 milyonu aşkın kısmı üniversite öğrencisi. Gezi’ye göre yüksek öğretimde eğitim gören gençlerin sayısı %40 civarında artış göstermiş.

19 Mart ve takip eden günlerde yaşananların kalıcı etkileri ve sonuçları olacağı açık. Uluslararası politik manzaranın hiç olmadığı kadar iktidarın lehine olmasının “bulunmaz bir fırsat” olarak görüldüğü ve son derece agresif bir yol haritasına Tayyip Bey’in ikna edildiği görülüyor. Bunun bir sonraki nesil Ak Parti elitinin iktidarına zemin oluşturmaya dair bir hamle olduğunu da söylemek mümkün. Bununla birlikte İmamoğlu ve A takımı tutuklandıktan sonra oluşan tablo, Tayyip Bey’i mutlu etmekten epey uzak. 19 Mart öncesi, 23 Mart ön seçimine dair muhaliflerin başarı beklentisi 1.750.000 CHP üyesinin 1 milyonundan fazlasının sandığa gelmesiydi. Son dönem CHP tarihinin en parlak fikri olan dayanışma sandıklarıyla üye olmayan vatandaşların oy kullanmasının önü de açılınca ortaya çıkan tablo: parti üyelerinden 1 milyon 653 bin, dayanışma sandıklarından 13 milyon 211 bin Ekrem İmamoğlu oyu. Yani toplam 14 milyon 864 bin oy. Bu 19 Mart öncesi başarı kriteri kabul edilen ve psikolojik eşik olan 1 milyonun neredeyse 15 katına tekabül ediyor. Sayının büyüklüğünü şöyle anlatayım. 2024 Yerel seçimlerinde ülke genelinde sandıklardan çıkan geçerli oyun (46 milyon) %32’si İmamoğlu için 23 Mart’ta ön seçim sandığına gitti.

19 Mart ve sonrasında İstanbul’da sokaklara ve meydanlara çıkan yüz binler ve ülke geneline yayılan milyonlarca vatandaşın mobilize olduğu yaygın eylemler Gezi’yi hatırlatıyor. Toplumsal mobilizasyonun boyutları bakımından Gezi’yi hatırlatsa da Saraçhane’nin Gezi’den ayrıştığı önemli farklılıklar olduğunu görüyorum.

  1. Saraçhane’ye sebep olan iktidarın toplumsal algı bakımından doğrudan “siyasi faul” olarak gördüğü bir tutuklama. Gezi’de bir yeşil alanın betonlaştırılması gibi tali bir konu üzerinden siyasallaşmıştı eylemler.
  2. Saraçhane muhalefetin politik ayrışmalarını ortadan kaldırarak hızla yekpare hale getirdi. Gezi’nin hemen başında iktidar “terör örgütleri” katılımına dair hem kendi kitlesini hem de muhalif Türk sağının önemli bir kısmını kendi yanına çekebilmişti. Halbuki bugün iktidar yeni açılım sürecinde Dem ve İmralı ile görüşme halinde olduğu için Demli’lerin kitlesel katılımı yok Saraçhane’ye. Dem sembolleriyle bireysel katılımlara ise Saraçhane eylemcileri engel oluyor.
  3. Saraçhane’de yeni ve etkin bir eylemci profili de ortaya çıktı. Türk milliyetçisi protest gençler. Bozkurt işaretleri, kurt başlı bayraklar ve geçen yüzyılın ilk çeyreğinden sloganlarla sahada etkinler. Bu 2016 sonrası MHP’den ayrışan geleneksel ülkücü kitlelerin seküler milliyetçi ve öfkeli çocukları çoğunlukla. Bir kısmı da batı tarzı milliyetçiliğe daha yatkın öğrenciler. Bunların varlıkları terör iltisaklı grup provokasyonlarına karşı kalabalıklarda bir otokontrol de sağlıyor gibi.
  4. Saraçhane olaylarının başladığı Türkiye uzun süredir ekonomik krizde, politik atmosferi hayli otoriterleşmiş uluslararası endekslere göre de çok mutsuz insanların Türkiyesi. 2013’de Gezi bugüne kıyasla ekonomisi çok daha iyi, çok sesliliği bugünle karşılaştırılamayacak kadar yüksek bir Türkiye’de başlamıştı. Bugün Türkiye’de 15-30 yaş arası genç nüfus 20 milyon bandında. Bunun 7 milyonu aşkın kısmı üniversite öğrencisi. Gezi’ye göre yüksek öğretimde eğitim gören gençlerin sayısı %40 civarında artış göstermiş.
  5. Saraçhane çok popüler bir siyasi liderin, Ekrem Bey’in gözaltına alınmasıyla başladı. Ve 19 Mart öncesi ulusal popülaritesi gözaltına alınan İmamoğlu’ndan epey yüksek olan Mansur Yavaş’ın hızla ve herhangi bir tereddüde mahal bırakmayacak şekilde Ekrem Bey’e desteğiyle büyük bir birlikteliğe dönüştü. Halbuki Gezi’deki kitlesel eylemler ve muhalif irade herhangi bir liderlikten yoksundu. Bu da öfkeli kalabalıkların enerjisinin yöneleceği siyasi hedefi somutlaştıramamasına da neden olmuştu. Temelde Tayyip Bey’in gitmesi isteniyordu ama gelmesi istenen bir isim üstünde uzlaşı yoktu.
  6. Saraçhane’nin başlangıcı, Ekrem Bey’in gözaltına alınması, şüphesiz. Ama eylemler bakımından ilk adımını İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin polis barikatını aşması olarak kabul edebiliriz. Apolitiklikle itham edilen bir kuşağın, siyasal ve sosyal hiyerarşiden olabildiğince bağımsız kitlesel aksiyon alması dikkat çekici. Esasen CHP’nin ilk günkü, görece, çekingenliğini üzerinden atmasını sağlayan itici güç de bu kuşağın hayli cüretkâr siyasal tavrı oldu. Yani CHP’nin organize ettiği eylemlerle değil, bu kuşağın motor gücünü oluşturduğu geniş kitlelerin CHP’yi de ileri sürüklediği bir tablo ile karşılaştık. Sadece CHP’yi değil akışa engel olabilecek her şeyi önlerinde sürüklüyorlar. Saraçhane’ye Demli’lerin de katılacağını beyan ederek katılım göstermeyeceklerini açıklayan Zafer Partisi’ne 24 saat içinde geri adım attırıp genel başkan vekillerine otobüsün üstünde coşkulu konuşma yaptırtan da bu sürükleyici enerji.

Doğal olarak Gezi ile Saraçhane’nin ortak noktaları farklılıklarından daha fazladır. Bununla birlikte farklılaşan taraflarının Saraçhane’yi olası neticeleri itibariyle daha sonuç alıcı bir yere taşıması mümkün olabilir.

1876’daki ilk sandığımızdan bugüne, hele sandıktan milli iradenin çıkmasının asgari bir standarda kavuştuğu 1950’den bugüne Türk toplumunun ana özelliklerinden birisi sandıkseverliktir. Bu o raddededir ki; misafirperverlik gibi, sıcakkanlılık gibi milli bir özellik seviyesindedir. Sandığı hem sembol olarak hem de neticesinin faile verdiği kudret bakımından severiz. Yani asıl patronun kim olduğunu belli aralıklarla devletlûlere hatırlatma aracı olarak. Eski Türkler’de beylerin senede bir gün otağını halkına yağmalatarak zenginliğini dağıtması gibi. Asıl ve vekil münasebetini sever Türkler. Alışkanlıklarının bozulmasını da sevmezler. Bugün yaşananlar Türk toplumunun seçme hakkına müdahale olarak algıladığı bir hamleye karşı kendisinin kim olduğunu hatırlatan karşı hamlesidir. Esasen Tayyip Bey karşı hamleyi yapanların kim olduklarını iyi bilir. Karşı hamleyi yapan kendisini apoletleri kalabalıkların elinden alıp çeyrek asırdır başının üstünde taşıyan Türk toplumunun çoğunluğudur.  Meydanlardaki yüzbinlere bakıp “bunlar öfkeli gençler” denmesi doğru olmaz. Ön seçim sandıklarına gidip saatlerce sıra bekleyerek oy kullanan 15 milyona yakın vatandaşa bakarak “bunlar öfkeli muhalifler” denmesi de doğru olmaz. Bu genel toplumsal memnuniyetsizliği ısrarla görmezden gelmek olur. Doğrusu bu Tayyip beyin başarılarla dolu olması toplumun nabzını iyi ölçmesiyle doğrudan ilgili olan kariyerine de uygun olmaz. İyi niyetli tavsiyem günün sonunda kamuoyu araştırmalarının sonuçlarına hassasiyet gösteren Tayyip Bey’in milletin tepkisini bağımsız kurumlara ölçtürmesidir. Ölçtürdüğünde Türkiye’de neyin olacağını ve neyin olmayacağını daha net görecektir.