|
Getting your Trinity Audio player ready...
|
Giriş: Tarihsel Arka Plan ve Stratejik Yönelim
Türkiye’nin savunma sanayisindeki yapısal dönüşümü, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında uygulanan silah ambargolarının yarattığı stratejik kırılma ile hız kazanmıştır (Baysal, 2023). Bu dönemde ortaya çıkan tedarik zorlukları, yerli üretim kapasitesinin geliştirilmesini ulusal güvenlik açısından zorunlu hale getirmiştir. 1985 yılında Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın (SSM) kurulması, savunma projelerinin merkezi bir planlama ve koordinasyon çerçevesinde yürütülmesine olanak sağlayarak kurumsal bir altyapı oluşturmuştur (Baysal, 2023).
2000’li yıllardan itibaren, özellikle 2010 sonrasında, Türkiye savunma sanayisinde milli platform geliştirme, yerlilik oranını artırma ve ihracat kapasitesini genişletme hedeflerini stratejik öncelik haline getirmiştir (Mevlütoğlu, 2024). Bu süreçte hem askerî kara, deniz ve hava araçlarında hem de füze, radar ve elektronik harp sistemleri gibi yüksek teknoloji gerektiren alanlarda önemli projeler hayata geçirilmiştir.
Savunma Sanayii Başkanlığı’nın (SSB) 2025 Yılı Performans Programı’na göre sektörün temel hedefleri arasında, savunma projelerinde %80’in üzerinde yerlilik oranına ulaşmak, proje bütçelerinin en az %20’sini Ar-Ge faaliyetlerine ayırmak ve savunma ihracatının toplam sektör gelirleri içerisindeki payını %50’ye çıkarmak bulunmaktadır (SSB, 2025). Bu vizyon, yalnızca üretim kapasitesinin artırılmasını değil; aynı zamanda teknolojik bağımsızlığın güçlendirilmesini, yüksek katma değerli ürün ihracatının artırılmasını ve küresel pazarlarda rekabet gücünün pekiştirilmesini hedeflemektedir.
IDEF 2025: Küresel Savunma Arenasında Türkiye’nin Vitrini
22–27 Temmuz 2025 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen IDEF’25 – 17. Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı, Türkiye’nin savunma sanayisinin ulaştığı teknolojik olgunluğu ve ihracat kapasitesini küresel ölçekte sergilemiştir. Fuar, 50’den fazla ülkeden üst düzey askerî ve sivil heyetin katılımıyla gerçekleşmiş, toplamda 1100’ün üzerinde yeni ürün, sistem ve teknoloji tanıtılmıştır. Bu etkinlikte 270’in üzerinde sözleşme ve mutabakat zaptı imzalanmış, toplam anlaşma hacmi 9 milyar Amerikan doları seviyesine ulaşmıştır. Anlaşmaların yaklaşık %65’i doğrudan ihracata yönelik olup Türkiye’nin savunma sanayisi için yalnızca bölgesel değil, aynı zamanda küresel bir pazar hedeflendiğini göstermektedir (AA, 2025).
Savunma ve Havacılık Sanayii İmalatçılar Derneği (SASAD) verilerine göre, Türkiye’nin savunma ve havacılık ihracatı 2024 yılında 5,5 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. IDEF 2025’te imzalanan yüksek hacimli ihracat odaklı anlaşmalar, 2025 yılı sonunda bu rakamın 7,5–8 milyar dolar bandına ulaşabileceğini göstermektedir (SASAD, 2025). Bu durum, yalnızca yıllık bazda %35’e varan bir ihracat artış potansiyeline işaret etmekle kalmamakta, aynı zamanda Türkiye’yi 2023 verilerine göre küresel savunma ihracatında ilk 10 ülke arasına sokabilecek bir ivme yaratmaktadır (SIPRI, 2025).
Küresel bağlamda değerlendirildiğinde, Deloitte’un 2025 Aerospace & Defense Industry Outlook raporu, dünya genelinde savunma harcamalarının önümüzdeki beş yıl boyunca yıllık ortalama %3,5 büyüme eğiliminde olacağını öngörmektedir (Deloitte, 2025). Türkiye’nin son beş yılda savunma ihracatında yakaladığı ortalama %20’nin üzerindeki büyüme oranı, bu küresel trendin oldukça üzerinde seyretmektedir. Bu fark, Türkiye’nin özellikle insansız hava araçları (İHA), kara araçları ve füze sistemleri gibi yüksek katma değerli segmentlerde hızlı ölçeklenebilme kapasitesinden kaynaklanmaktadır (PwC, 2024; IISS, 2024).
IDEF 2025’te öne çıkan anlaşmaların coğrafî dağılımı da Türkiye’nin pazar çeşitlendirme stratejisinin başarıyla uygulandığını göstermektedir. Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri toplam sözleşme hacminin %40’ını, Asya-Pasifik ülkeleri %30’unu, Avrupa ülkeleri ise %20’sini oluşturmuştur. Bu tablo, Türkiye’nin yalnızca geleneksel pazarlarına değil, aynı zamanda ASEAN, Latin Amerika ve Sahra Altı Afrika gibi yeni pazarlara da açıldığını ortaya koymaktadır (SSB, 2025).
PwC’nin küresel sektör raporuna göre, savunma sanayisinde sürdürülebilir ihracat artışının temel dinamikleri; yenilikçi teknoloji, güçlü tedarik zinciri entegrasyonu ve uluslararası ortak üretim projeleridir (PwC, 2024). IDEF 2025’te imzalanan anlaşmaların önemli bir kısmı, yerli firmalar ile yabancı ortakların Ar-Ge, teknoloji transferi ve lisanslı üretim faaliyetlerini kapsayan uzun vadeli iş birlikleri niteliğindedir. Bu durum, Türkiye’nin savunma sanayisinde “tedarikçi” konumundan “ortak geliştirici” konumuna doğru evrildiğini göstermektedir (IISS, 2024).
Teknolojik Yetkinlik ve Yenilikçi Sistemler
IDEF’25’te sergilenen yeni nesil savunma platformları, Türkiye’nin kara, deniz, hava ve siber alanlarda ulaştığı teknolojik yetkinliği gözler önüne sermiştir. Özellikle ROKETSAN’ın geliştirdiği TAYFUN Blok-4 hipersonik füze, 1500 kilometreyi aşan menzili ve Mach 5+ üzerindeki hızı ile Türkiye’nin stratejik caydırıcılık kapasitesini önemli ölçüde artırmaktadır. Bu füze, NATO dışı uzun menzilli hipersonik kapasiteye sahip sayılı ülke arasına Türkiye’yi dahil etmekte ve konvansiyonel harp konseptinde yüksek hızlı vuruş kabiliyetiyle düşman hava savunma sistemlerini aşma potansiyeli taşımaktadır (StartUs Insights, 2024).
Hava-hava muharebe kabiliyetinde ise GÖKBORA füzesi öne çıkmaktadır. Görüş menzili ötesi (Beyond Visual Range – BVR) angajman yeteneğine sahip olan GÖKBORA, NATO veri linkleri ile uyumlu çalışabilmekte ve çoklu platform entegrasyonuna imkân vermektedir. Bu özellik, Türkiye’nin hem milli savaş uçakları hem de müttefik platformları üzerinde ortak operasyon kabiliyetini güçlendirmektedir (SSB, 2025).
Beşinci nesil savaş uçağı TF KAAN, düşük radar kesit alanına sahip gövde tasarımı, gelişmiş milli aviyonik sistemleri ve sensör füzyonu kabiliyetleri ile hava üstünlüğü görevlerinde kritik bir rol üstlenmektedir. IDEF 2025’te, Endonezya ile 48 adetlik ihracat anlaşması imzalanması, Türkiye’nin yalnızca kendi hava kuvvetlerini modernize etmekle kalmayıp aynı zamanda küresel savaş uçağı pazarında aktif bir oyuncu konumuna geldiğini göstermektedir (IISS, 2024). Bu durum, Güney Kore’nin KF-21 projesi veya Çin’in J-31 girişimleriyle benzer şekilde, bölgesel güçlerin kendi savaş uçağı projeleriyle pazara girmesi eğiliminin bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Hava savunma mimarisinde HİSAR ve GÖKSUR sistemleri, yapay zekâ destekli hedef tespit, takip ve angajman yetenekleri sayesinde modern hava tehditlerine karşı etkin bir koruma sağlamaktadır. Bu sistemler, dron sürüleri, seyir füzeleri ve düşük radar kesitli hedeflere karşı optimize edilmiş olup Türkiye’nin katmanlı hava savunma konseptinin merkezinde yer almaktadır (SSB, 2025).
İnsansız hava araçları alanında ise ANKA-3 dikkat çekmektedir. Jet motorlu tasarımı, düşük radar görünürlüğü ve yüksek hız kabiliyeti ile bu platform, keşif-gözetleme görevlerinden derin taarruz misyonlarına kadar geniş bir yelpazede kullanılabilmektedir. Otonom saldırı yetenekleri, hedef tespitinden vurma kararına kadar insansız sistemlerin kendi kendine karar alabilmesini sağlayarak Türkiye’yi “loyal wingman” konseptine sahip ülkeler arasına taşımaktadır (PwC, 2024). ANKA-3’ün bu yetenekleri, ABD’nin XQ-58A Valkyrie ve Avustralya’nın MQ-28 Ghost Bat projeleri ile kıyaslandığında Türkiye’nin bu alandaki ilerlemesinin küresel ölçekte rekabetçi olduğunu göstermektedir.
IDEF’25’te tanıtılan bu platformlar, yalnızca teknik yetenekleri değil, aynı zamanda Türkiye’nin savunma sanayii ihracat portföyünün yüksek katma değerli sistemlere kaydığını da ortaya koymaktadır. Böylelikle Türkiye, düşük maliyetli konvansiyonel silah ihracatçısı olmaktan çıkarak stratejik teknoloji sağlayıcı kimliğini pekiştirmektedir.
Elektronik Harp, Siber Güvenlik ve Uzay Yetkinlikleri
ASELSAN’ın geliştirdiği CENK 350N radar sistemi, uzun menzilli hava gözetleme ve balistik füze tespitinde Türkiye’nin milli kabiliyetlerini ileri bir seviyeye taşımaktadır. Aktif Faz Dizinli Radar (AESA) mimarisine sahip bu sistem, aynı anda yüzlerce hava hedefini takip edebilmekte ve düşük radar kesit alanına sahip uçak veya füzeleri dahi yüksek hassasiyetle tespit edebilmektedir. CENK 350N’nin en önemli özelliklerinden birisi, balistik füze tespit ve takibini entegre bir hava savunma ağı üzerinden koordine edebilmesidir. Bu kabiliyet, Türkiye’nin balistik füze tehdidine karşı NATO’nun mevcut radar ağını tamamlayan bağımsız bir milli çözüm üretmesini sağlamaktadır (ASELSAN, 2025).
Deniz savunma harbi alanında ise STM tarafından geliştirilen DERİNGÖZ otonom sualtı aracı öne çıkmaktadır. Gelişmiş sonar teknolojileri, akustik veri işleme algoritmaları ve yapay zekâ tabanlı hedef sınıflandırma sistemleriyle donatılmış olan bu platform, mayın temizleme, liman güvenliği, denizaltı tespiti ve kıyı gözetleme görevlerinde kullanılabilmektedir. Otonom görev planlama yeteneği sayesinde, operatör müdahalesi olmadan belirlenen görevleri yerine getirebilmekte ve operasyon sırasında tehdit ortamına göre rota değişiklikleri yapabilmektedir. Bu, özellikle denizaltı tehdidinin yoğun olduğu Doğu Akdeniz ve Karadeniz gibi operasyon bölgelerinde stratejik bir avantaj sağlamaktadır.
StartUs Insights’ın 2024 tarihli Military Technology Trend Report raporuna göre, 2024–2030 döneminde küresel savunma teknolojilerinde en hızlı büyüme beklenen alanlar; yapay zekâ destekli sistemler, otonom platformlar, hipersonik silahlar ve enerji silahları olarak sıralanmaktadır. Raporda, yapay zekânın sensör verilerinin işlenmesinden hedef önceliklendirmeye, bakım optimizasyonundan otonom manevra kabiliyetlerine kadar geniş bir yelpazede kullanılacağı vurgulanmaktadır (StartUs Insights, 2024).
Türkiye, bu küresel trendlerle uyumlu olarak hem kara hem deniz hem de hava platformlarında yapay zekâ tabanlı çözümleri hızla entegre etmektedir. CENK 350N radarındaki gelişmiş sinyal işleme algoritmaları, DERİNGÖZ’ün hedef tanıma sistemleri ve hava savunma sistemlerindeki yapay zekâ destekli angajman karar mekanizmaları bu yaklaşımın somut örnekleridir. Ayrıca hipersonik füze projeleri (TAYFUN Blok-4) ve enerji silahı sistemleri (ROKETSAN–FNSS ALKA) Türkiye’nin 2030’a kadar küresel savunma inovasyon segmentinde “teknoloji üreticisi” statüsünü güçlendirebilecek stratejik yatırımlar arasında değerlendirilmektedir.
Bu bağlamda, Türkiye’nin Ar-Ge harcamalarının GSYH içindeki payı ve savunma sanayiine ayrılan araştırma bütçesinin toplam savunma harcamalarına oranı, OECD ortalamasının üzerinde seyretmektedir. Savunma Sanayii Başkanlığı’nın 2025 Performans Programı’nda öngörülen “proje bütçelerinin en az %20’sinin Ar-Ge’ye ayrılması” hedefi, bu küresel inovasyon yarışında Türkiye’nin rekabet gücünü sürdürülebilir kılacak temel unsur olarak öne çıkmaktadır (SSB, 2025).
Kara Sistemleri ve Enerji Silahları
BMC’nin geliştirdiği ALTUĞ 8×8, Zeybek ve TURAN zırhlı araç ailesi, modüler tasarım felsefesi sayesinde farklı görev profillerine ve operasyonel gereksinimlere hızla uyarlanabilmektedir. ALTUĞ 8×8, yüksek balistik ve mayın koruması sağlayan modüler zırh yapısı ile konvansiyonel muharebe alanlarında olduğu kadar asimetrik çatışma ortamlarında da etkin bir çözüm sunmaktadır. Araç, gelişmiş bağımsız süspansiyon sistemi ve 8×8 tahrik düzeni ile zorlu arazi koşullarında yüksek hareket kabiliyeti sergilemektedir. Zeybek ve TURAN ise hafif ve orta sınıf zırhlı muharebe aracı kategorilerinde yer almakta olup özellikle şehir içi operasyonlar, sınır güvenliği ve keşif görevleri için optimize edilmiştir. Bu araçlarda yer alan elektronik harp koruma sistemleri; telsiz karıştırma, GPS yanıltma ve patlayıcı tespit gibi yeteneklerle birliklerin elektromanyetik spektrumda güvenliğini sağlamaktadır.
FNSS ile ROKETSAN ortaklığında geliştirilen ALKA enerji silahı entegre araç, kara platformlarında elektromanyetik ve lazer tabanlı savunma teknolojilerinin entegrasyonuna yönelik Türkiye’deki ilk operasyonel konseptlerden birisidir. ALKA, yüksek güçlü lazer (High Energy Laser – HEL) ve elektromanyetik dalga yayıcı (High Power Microwave – HPM) sistemlerini bir arada kullanarak hem hava tehditlerine hem de elektronik sistem tabanlı saldırılara karşı çok katmanlı bir savunma sunmaktadır. Bu sistem, özellikle dron sürüleri, küçük boyutlu İHA’lar ve mini roket gibi düşük maliyetli ancak yüksek tehdit potansiyeline sahip hedefleri etkisiz hale getirmek üzere tasarlanmıştır. Lazer modülü, hedefi yüksek hassasiyetle ısıtarak yapısal bütünlüğünü bozarken; elektromanyetik modül, hedefin elektronik devrelerini çalışmaz hale getirmektedir.
Bu tür enerji silahı sistemlerinin kara platformlarına entegrasyonu, modern savaş alanlarında “mühimmat bağımlılığını azaltma” stratejisinin önemli bir parçası olarak değerlendirilmektedir. Konvansiyonel mühimmat gerektirmeyen bu silahlar, lojistik yükü hafifletmekte ve maliyet etkinlik açısından önemli avantajlar sağlamaktadır. ABD’nin Stryker DE M-SHORAD ve Almanya’nın Rheinmetall HELRC projeleri ile benzer şekilde, ALKA da Türkiye’nin bu alanda küresel rekabete dahil olabileceğini göstermektedir (Mevlütoğlu, 2024).
IDEF’25’te sergilenen ALTUĞ, Zeybek, TURAN ve ALKA platformlarının ortak özelliği, milli alt sistemlerle donatılmış olmaları ve ihracat potansiyellerini artıracak şekilde NATO standartlarına uyumlu olarak tasarlanmalarıdır. Bu durum, Türkiye’nin kara platformları segmentinde yalnızca bölgesel tedarikçi değil, aynı zamanda yüksek teknoloji çözümleriyle küresel oyuncu olma yolunda ilerlediğinin somut göstergesidir.
Uluslararası İş birlikleri ve Diplomatik Etkiler
IDEF 2025 kapsamında imzalanan uluslararası iş birliği anlaşmaları, Türkiye’nin savunma sanayii ihracat stratejisinde pazar çeşitlendirme ve yüksek katma değerli sistemlerde küresel oyunculuk hedeflerini pekiştirmiştir. Bu anlaşmalar hem mevcut ihracat pazarlarının derinleştirilmesini hem de Avrupa, Güneydoğu Asya ve Latin Amerika gibi yeni bölgelere açılımı sağlamaktadır.
En dikkat çekici gelişmelerden birisi, Baykar ile İtalyan Leonardo şirketi arasında kurulan stratejik ortak girişim olmuştur. Anlaşma, Avrupa Birliği savunma tedarik ekosistemine entegrasyonu hedefleyen insansız hava sistemleri (İHS) geliştirme ve üretim projelerini kapsamaktadır. IISS’in analizine göre, Avrupa’daki insansız sistemler pazarının önümüzdeki on yıl içinde yaklaşık 100 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaşması beklenmektedir ve Baykar–Leonardo iş birliği, Türkiye’nin bu pazarda teknolojik ortak olarak konumlanmasına olanak tanıyacaktır (IISS, 2024). Bu girişim, özellikle MALE sınıfı İHA’lar ve geleceğin otonom muharip hava araçları segmentlerinde ortak Ar-Ge ve üretim hattı kurulmasını öngörmektedir.
Güneydoğu Asya pazarında ise Katmerciler ile Malezyalı Deftech firması arasındaki iş birliği öne çıkmaktadır. Malezya ordusunun modernizasyon programları çerçevesinde zırhlı kara araçlarının yenilenmesi hedeflenmekte olup bu bağlamda Katmerciler’in geliştirdiği 4×4 ve 6×6 taktik tekerlekli zırhlı araçların Malezya envanterine girmesi planlanmaktadır. Bu iş birliği, yalnızca ihracat gelirlerini artırmakla kalmayıp aynı zamanda Türkiye’ye bölgesel bakım-onarım ve teknik destek üsleri kurma fırsatı sunmaktadır.
Hava gücü modernizasyonu alanında ise İspanya ile Hürjet projesine yönelik mutabakat zaptı ve Eurofighter Typhoon tedarikine dair görüşmeler dikkat çekmiştir. Hürjet anlaşması, eğitim ve hafif taarruz uçağı segmentinde ortak mühendislik ve teknoloji paylaşımını içerirken Eurofighter görüşmeleri, Türkiye’nin hava üstünlük kabiliyetlerini kısa vadede güçlendirecek bir platform tedarikini gündeme getirmiştir. Deloitte’un küresel savunma sektörü değerlendirmesinde, bu tür çok uluslu platform tedariklerinin, NATO uyumluluğunu artırmanın yanı sıra lojistik ve mühendislik altyapısında uzun vadeli ortaklık fırsatları yarattığı vurgulanmaktadır (Deloitte, 2025).
IDEF 2025’te imzalanan bu uluslararası anlaşmalar, Türkiye’nin savunma ihracat politikasında iki kritik eğilimi pekiştirmektedir: (1) Geleneksel pazarlar dışına çıkarak yüksek rekabetli bölgelere giriş, (2) ürün satışından çok ortak geliştirme ve teknoloji transferine dayalı uzun vadeli iş birlikleri kurma. Bu yaklaşım, Türkiye’yi savunma tedarik zincirinde yalnızca tedarikçi değil, aynı zamanda stratejik ortak konumuna taşımaktadır.
Uluslararası Karşılaştırma, Eleştirel Analiz ve Gelecek Perspektifi
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) verilerine göre, küresel savunma harcamaları 2024’te 2,46 trilyon ABD dolarına ulaşmış; bu rakam Soğuk Savaş sonrası dönemin en yüksek seviyesini temsil etmektedir (SIPRI, 2025). ABD, F-35 Lightning II, B-21 Raider ve hipersonik füze projeleriyle savunma teknolojilerinin tüm kritik bileşenlerini kendi endüstriyel ekosistemi içinde üretebilmekte, böylece küresel tedarik zincirinde mutlak kontrol sağlamaktadır. Çin ise J-20 Mighty Dragon ve DF-ZF hipersonik sistemleri ile özellikle Asya-Pasifik bölgesinde caydırıcılık kapasitesini hızla artırmaktadır. İsrail, radar ve elektronik harp teknolojilerinde yüksek teknoloji odaklı, yüksek kârlı niş pazar stratejisi izlerken Güney Kore, KF-21 Boramae ve K9 Thunder sistemleriyle hem NATO hem Asya pazarlarında güçlü bir konum edinmiştir.
Türkiye, TF KAAN, AKINCI TİHA ve GÖKBORA gibi projelerle farklı harekât ortamlarında rekabetçi kabiliyetler geliştirse de motor teknolojileri, ileri elektronik bileşenler ve uzay tabanlı ISR sistemlerinde dışa bağımlılık hâlen ciddi bir stratejik zaaf olarak varlığını sürdürmektedir (Mevlütoğlu, 2024). Bu durumun güncel bir örneği, TF KAAN’ın olgunlaşma süreci devam ederken hava gücü kapasitesindeki boşluğu kapatmak için Eurofighter Typhoon tedarik görüşmelerine başlanmasıdır. Eurofighter alımı kısa vadede caydırıcılığı artırsa da yüksek maliyeti ve teknoloji transferi belirsizliği nedeniyle yerli projelerin bütçe önceliklerini zayıflatma riski taşımaktadır.
Türkiye’nin savunma bütçesinin giderek artan bir kısmı, kısa vadeli alımlara yönelmektedir. Milli İstihbarat Akademisi tarafından hazırlanan “12 Gün Savaşı” raporunda da vurgulandığı üzere, kısa vadeli kapasite kazanımları, uzun vadeli teknoloji bağımsızlığını tehlikeye atabilmektedir. Bu bağlamda Eurofighter gibi platformların tedariki, kısa vadede caydırıcılık sağlasa da yerli mühendislik ve üretim kabiliyetlerinin geliştirilmesine kıyasla sınırlı katma değer yaratma riski taşımaktadır.
IDEF’te tanıtılan ürünlerin büyük çoğunluğu ASELSAN, ROKETSAN ve TUSAŞ gibi ana yüklenicilere ait olup KOBİ’lerin katılım oranı düşüktür. Oysa İsrail ve Güney Kore örneklerinde görüldüğü gibi, küçük ve çevik firmalar; radar alt bileşenlerinden yazılım tabanlı savaş sistemlerine kadar niş alanlarda kritik katkılar sunabilmektedir. Türkiye’nin savunma ekosisteminde KOBİ’lerin küresel tedarik zincirine entegre edilmemesi, yenilikçi üretim kapasitesini sınırlayan yapısal bir eksiklik olarak öne çıkmaktadır.
Savunma ihracatında Orta Doğu ve Afrika pazarlarının yüksek payı, bölgesel siyasi dalgalanmalar ve güvenlik krizleri nedeniyle gelir istikrarı açısından kırılganlık yaratmaktadır. Transparency International raporları, insan hakları sicili zayıf ülkelere yapılan ihracat anlaşmalarının uzun vadede diplomatik itibar kaybına yol açabileceğine dikkat çekmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin savunma diplomasisi, yalnızca pazar genişletmeye değil, aynı zamanda etik standartların korunmasına da odaklanmalıdır.
Türkiye, insansız sistemler ve kara platformlarında küresel ölçekte rekabetçiliğe ulaşmış olsa da hipersonik platformlar, yönlendirilmiş enerji silahları ve yapay zekâ tabanlı otonomi gibi yüksek teknoloji segmentlerinde ABD, Çin ve İsrail gibi ülkelerin gerisinde kalmaktadır (StartUs Insights, 2024). Önümüzdeki on yılın en hızlı büyüyecek alanları arasında yer alan bu segmentlerde, Türkiye’nin henüz prototip aşamasındaki çalışmaları, küresel teknoloji yarışında hız kaybetme riski taşımaktadır.
Ayrıca CEOBS verileri, savunma sanayiinin yüksek karbon emisyonu, fosil yakıt temelli operasyon konseptleri ve büyük ölçekli test faaliyetleri nedeniyle iklim hedefleriyle çeliştiğini ortaya koymaktadır. Türkiye’nin savunma stratejisi, yenilenebilir enerjiyle çalışan üs altyapılarının kurulması, düşük emisyonlu motor teknolojilerinin geliştirilmesi ve geri dönüştürülebilir malzemelerin zorunlu standart haline getirilmesi gibi adımları acilen hayata geçirmelidir. Aksi takdirde, küresel yeşil dönüşüm sürecinde savunma sanayiinin geri kalması hem maliyet hem de diplomatik uyum açısından ciddi bir yük oluşturacaktır.
Sonuç olarak, IDEF 2025 Türkiye’nin askeri teknolojideki kabiliyetlerini ve küresel pazardaki artan rolünü göstermiştir. Ancak teknoloji bağımsızlığı, şeffaf yönetişim, pazar çeşitliliği, yüksek teknolojiye geçiş ve çevresel sürdürülebilirlik alanlarında eş zamanlı ilerleme sağlanmadığı takdirde, bugünkü kazanımların uzun vadede erozyona uğraması kaçınılmazdır. Türkiye’nin savunma vizyonu, yalnızca güçlü değil, aynı zamanda sorumlu ve dengeli bir büyüme stratejisine dayanmalıdır.
Kaynakça:
AA. (2025, Temmuz 27). IDEF 2025’te toplam 9 milyar dolarlık sözleşme hacmine ulaşıldı. Anadolu Ajansı. https://www.aa.com.tr/tr/gundem/idef-2025te-toplam-9-milyar-dolarlik-sozlesme-hacmine-ulasildi/3643713
ASELSAN. (2025). Ürün tanıtım katalogları. ASELSAN A.Ş.
Baysal, M. (2023). Competitiveness of defense industry in Turkey [PDF].
Campaign to Combat Environmental Destruction in Armed Conflicts (CEOBS). (2025). Military emissions and climate. https://ceobs.org
Deloitte. (2025). Aerospace and defense industry outlook. Deloitte Insights. https://www.deloitte.com/us/en/insights/industry/aerospace-defense/aerospace-and-defense-industry-outlook.html
International Institute for Strategic Studies (IISS). (2024). From client to competitor: The rise of Türkiye’s defence industry. International Institute for Strategic Studies.
Katmerciler. (2025). Katmerciler-Deftech iş birliği anlaşması duyurusu. Katmerciler Savunma Sanayii A.Ş. https://www.katmerciler.com.tr
Mevlütoğlu, A. (2024). Evaluating the advances and challenges in Turkey’s defence industry: A comparative analysis [PDF].
Milli İstihbarat Akademisi. (2025). 12 Gün Savaşı [Rapor].
PricewaterhouseCoopers (PwC). (2024). Global aerospace and defense annual industry performance and outlook. PwC.
ROKETSAN. (2025). TAYFUN Blok-4 ürün bilgileri. ROKETSAN A.Ş.
Savunma ve Havacılık Sanayii İmalatçılar Derneği (SASAD). (2025). Savunma ve havacılık sanayii ihracat verileri. SASAD.
Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB). (2025). 2025 yılı performans programı. SSB Yayınları.
StartUs Insights. (2024). Military technology trend report. StartUs Insights.
Transparency International Defence & Security. (2025). Government defence integrity index. Transparency International.
Stockholm International Peace Research Institute (SIPRI). (2025). SIPRI military expenditure database. SIPRI.
TUSAŞ. (2024). TF KAAN ihracat anlaşmaları ve teknik özellikler. Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. https://www.tusas.com