Etik ve Politik Açıdan Dron Savaşları

Etik ve Politik Açıdan Dron Savaşları

Modern dünyada savaş hem şekilsel hem de kavramsal olarak köklü bir değişime uğramıştır. Bilhassa dron teknolojisi, klasik savaşın etik ve politik boyutlarını derinden sarsmıştır
Getting your Trinity player ready...

Modern dünyada savaş hem şekilsel hem de kavramsal olarak köklü bir değişime uğramıştır. Bilhassa dron teknolojisi, klasik savaşın etik ve politik boyutlarını derinden sarsmıştır. Geleneksel devlet merkezli, simetrik ve sınırlarla tanımlanabilen savaş anlayışları, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ciddi biçimde sorgulanmaya başlamış; tanımlanabilir aktörler yerini, kimliği belirsiz silahlı yapılara, teknoloji temelli öldürme biçimlerine ve giderek kuralsızlaşan şiddet pratiklerine bırakmıştır. Artık sınırlar, cepheler ya da ilan edilmiş düşmanlar yerine; dağınık coğrafyalarda sürekli bir şiddet hali söz konusudur. “Bal yapmayan, işlevsiz erkek arı” anlamına gelen ve zamanla “uzaktan kumandayla yönetilen insansız hava aracı” tanımını kazanan dronlar, yalnızca hava araçları olarak değil; kara, deniz ve hatta yeraltı sistemlerinde de işlevsel olan, insan ile makine arasındaki mesafeyi yeniden tanımlayan aygıtlardır. Bu aygıtlar, savaşın mekansal, zamansal ve etik boyutlarında derin dönüşümlere yol açmıştır.

Bu metin, dron teknolojisinin savaşın geleneksel yapısını nasıl altüst ettiğini; etik ve politik anlamını nasıl dönüştürdüğünü ve modern savaşın yeni paradigmasını nasıl şekillendirdiğini ele alacaktır.

Drone, kelime anlamı olarak “bal yapmayan, işlevsiz erkek arı” anlamına gelmektedir. Monoton ve uğultulu bir sesi ifade etmektedir. Orta çağlarda bu kelime, “aylak, tembel işçi” gibi mecazi bir mana kazanmıştır. II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle günümüzde en çok kullanılan anlamına, yani “uzaktan kumandayla yönetilen insansız hava aracı” anlamına kavuşmuştur.[1] Amerikan askeri birliklerinin eğitiminde kullandıkları uzaktan kumandalı küçük uçaklar target drone (hedef dron) olarak adlandırılmıştır. Bu kelime yalnızca cihazların boyutuna ya da motorlarının çıkardığı monoton seslere değil, aynı zamanda onların “işlevsiz erkek arı” imgesine dayanmaktadır. Erkek arılar iğnesizdir. Onların kaçınılmaz sonları diğer arılar tarafından öldürülmektir. Klasik gelenekte bu varlıklar; sahte, gereksiz ve yapay olan her şeyin simgesi olarak görülmektedir. “Hedef dron” da tam anlamıyla böyle bir tanımlamadır: Vurulmak üzere üretilmiş yapay hedefler.

Dronlar, yalnızca “insansız hava aracı” olarak değil; kara, deniz ve hatta yeraltı sistemlerinde de işlevsel olan, insan ile makine arasındaki mesafeyi yeniden tanımlayan aygıtlardır. Bu aygıtlar savaşın mekansal, zamansal ve etik boyutlarında derin dönüşümlere yol açmıştır.

Grégoire Chamayou’nun Dron Teorisi kitabında belirttiği gibi, Dron teknolojisinin tarihsel serüveni, yalnızca askeri gelişmelerle değil, kültürel ve sembolik anlatılarla da iç içe geçmiştir. Verilen örnek ilginçtir:

“Örneğin, bir zamanlar Norma Jeane Dougherty olarak bilinen genç bir kadın, elinde bir dron pervanesiyle poz verdiği sırada henüz sıradan bir işçiydi. Ancak, Radioplane Company’de yapılan bir fotoğraf çekimi sırasında keşfedildi ve ileride Marilyn Monroe adına kavuşarak ikonik bir figüre dönüştü. Bu olay, dronun doğuşunun bir yönüyle Hollywood sahnesinde ve dolayısıyla gösteri, sahtecilik ve kurgu atmosferinde gerçekleştiğini simgeler.”[2]

Dronlar aracılığıyla yürütülen savaşlar geleneksel savaş mantığını altüst etmiştir. Karşılıklı mücadele yerine, riski olmayan, kayıpsız ve hatta düello niteliği bile taşımayan bir yok etme eylemi söz konusudur. Dronlar, savaşın geleneksel “karşılaşma” yapısını ortadan kaldırmıştır. Hedef artık bir “düşman” olmaktan çıkmış, alelade bir “hedef nesne” haline gelmiştir. Bir özne olarak düşman ortadan kalkmıştır. Düşman, bir sarfiyat malzemesine dönüşmüştür.

Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Phenomenology of Spirit adlı çalışmasında “Silahlar, savaşçıların özsel varlığından başka bir şey değildir”[3] demektedir. Bu cümle, savaşçının etik ve varoluşsal kimliğinin kullandığı araçla özdeş olduğunu ifade etmektedir. Bu bağlamda savaş, yalnızca teknik bir çatışma değil, öznenin kendi niyetini ve cesaretini silah aracılığıyla görünür kıldığı bir tanınma alanıdır. Ancak dronların savaş alanına hâkim oluşu, bu Hegelci çerçevenin merkezine yerleştirilmiş “karşılıklılık” ve “risk” ilkelerini askıya almıştır. Dron teknolojisi, savaşçıyı doğrudan tehlikeden uzaklaştırırken, karşısındakiyle yüz yüze gelme olasılığını da ortadan kaldırmaktadır. Böylece savaşçı, kullandığı silahla özdeşleşemez; eyleminin sonuçlarıyla etik bir bağ kuramaz hale gelmiştir. Hegel’in tanımladığı karşılıklı öz-tanıma süreci işlevsizleşmiştir. Silah, savaşçının özü olmaktan çıkmış; öznellik, yerini teknik işleyişe bırakmıştır. Bu durumda, drone savaşları yalnızca savaş pratiğini değil, aynı zamanda savaşın etik-politik anlamını da dönüştürmektedir. Hegelci anlamda savaşçı artık yoktur; onun yerini, mesafeli, riskten azade, otomatize edilmiş bir fail almıştır. Böylece şiddet, bir varoluşsal sınav değil, uzaktan kumandalı bir prosedüre dönüşmüştür.

Dron savaşlarında pilotlar sahada değil, uzaktan bir kontrol panelinin başında savaşı yönetmektedir. Bu pratik, savaş deneyimini bir oyun simülasyonuna indirgemektedir. Grégoire Chamayou bu durumu, Carl Von Clausewitz’in savaşı “iki iradenin karşılıklı mücadelesi” olarak tanımlayan anlayışın tamamen dışına çıkmak olarak görmektedir. Zira Clausewitz’e göre savaş, “geniş çaplı düellodan başka bir şey değildir.”[4] Savaş, kurallar tarafından yönetilen bir ritüeldir. Farklı araçlarla sürdürülen bir tür politikadır. Fakat günümüzde durum oldukça farklıdır. Dron savaşı, iki rakibin karşılıklı olarak birbirine üstünlük sağlama çabasından ziyade, bir avcının kaçan ya da saklanan bir hedefin (avın) peşinden gitmesine benzemektedir:

“Crawford’un ifadesiyle, iki savaşçının karşı karşıya geldiği geleneksel mücadelede her iki taraf da zafer için çatışmak zorundadır. Ancak iz sürme senaryosunda bu denklem değişir: takip eden taraf hedefi yakalayarak kazanır, hedef ise kaçmayı başararak.”[5]

Savaşta düşman, mutlak anlamda yok edilmesi gereken bir suçlu değil; hakları tanınması gereken, eşit konumda bir muhataptır. Bu bağlamda, onun da mücadelede aynı haklara sahip olduğu kabul edilmelidir. Oysa dron savaşları, bu dengeyi kökten sarsarak asimetrik yapıyı en uç noktaya taşımıştır. Hedefe oturtulan düşman, suçlu olarak damgalanmakta ve değersizleştirilmektedir. Böylelikle, “dronlar aracılığıyla yürütülen savaş biçimi, savaşın temelini oluşturan karşılıklılık ilkesini ve ritüelleşmiş ikili mücadele yapısını bütünüyle ortadan kaldırır.”[6]

Bu asimetrik güç dengesi, sadece hedeflenen düşmanı değil, savaşın hukuki ve politik sınırlarını da belirsizleştirmektedir. Kimliksizleşmiş hedefler, ahlaki düşüncenin dışına itilmektedir. Chamayou’ya göre bu durum sadece savaşı dönüştürmemekte; aynı zamanda liberal devletin kendi sorumluluk alanının da daralmasına hizmet etmektedir.

Dron savaşları, geleneksel askerlik pratiklerini yerinden eden, etik sınırları silikleştiren ve savaşı teknokrasiye teslim eden yeni bir paradigmanın ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Pilot, general ya da siyasi karar verici gibi figürlerin sorumluluğu bulanıklaşmaktadır. Savaş suçunun failini belirlemek neredeyse imkânsız hale gelmektedir.

M. Ertan Kardeş, bu yeni durumu “post-heroik çağ” olarak tanımlamaktadır.[7] Kahramanlığın yerini teknik yeterlilik, savaş alanının yerini ise ekrandaki veriler almıştır. Dron, savaşçıyı ortadan kaldırmakla kalmaz, onun yerine “göz” yerleştirir. Bu göz, gören ama görülmeyen bir varlıktır. Yunan mitolojisinde her şeyi gören Panoptes gibidir. İngiliz filozof Jeremy Bentham’ın iktidar ve gözetim mekanizması olarak tasarladığı Panoptikon’un yeni bir versiyonudur. Panoptikon, “pan” (bütün) ve “opticon” (gözetlemek) kelimelerinin birleşimiyle türemiştir. Anlamı, “bütünü ya da her şeyi gözetlemek”tir. Dron’un gözü de her şeyi görür. Kural ve sınır tanımaz. Düzensiz, yasasız ve nomos’suzdur. Mekândan bağımsızdır; her yerdedir. Böylece, en tehlikeli avcıdan bile bile daha tehlikelidir. Düşmanı “bir tık”la öldürür:

Kökensel olarak avın, izansız ve düşüncesiz öldürmeyle en ufak bir ilgisi yoktur. O da sert ve kesin oyun kurallarına tabidir. Avın öncesinde, av esnasın­ da ve sonrasında ritüeller uygulanır. Avcıyla hayvan ara­sında bir karşılıklılık, bir simetri muhafaza edilir. Hayvan sadece yüz yüzeyken öldürülmelidir. Hayvan asla uyku­sunda öldürülmemelidir. Bu nedenle uyanması beklenir. Ayrıca sadece belli yerlerinden yara almalıdır. Sözgelimi hayvanın gözüne doğru hedef almamak gerekir. Yani hay­van sonuna kadar bakışını muhafaza eder. Avda bile ikili ilişki korunmaktadır.”[8]

Dron savaşları, savaşçının fedakârlık temelli etik pozisyonunu yok ederek, insan bedeninin savaşın merkezinden çıkarılmasını beraberinde getirmektedir. Yeni durumda savaşın politik pozisyonu tamamen ortadan kalkmaktadır. Asker, artık bir çatışma aktörü değil; savaşın seyircisi ya da teknik uygulayıcısıdır. Ondan beklenen fedakârlık değil, performans ve başarıdır. Başarının ölçüsü ise günün sonunda kaç düşmanı yok ettiğidir. Düşman bir insan değil; bir veri, bir datadır.

Özetle, dron savaşları geleneksel savaş mantığını kökten değiştirerek, karşılıklı mücadele yerine riski olmayan, kayıpsız ve düello niteliği taşımayan bir yok etme eylemini ön plana çıkarmıştır. Bu durum, Hegelci anlamda bir savaşçının varlığını ortadan kaldırırken, onun yerini mesafeli, riskten azade, otomatize edilmiş bir failin almasına neden olmuştur. Böylece, şiddet varoluşsal bir sınav olmaktan çıkıp, uzaktan kumandalı bir prosedüre dönüşmüştür. Dronlar aracılığıyla yürütülen savaş biçimi, savaşın temelini oluşturan karşılıklılık ilkesini ve ritüelleşmiş ikili mücadele yapısını bütünüyle ortadan kaldırmaktadır.

Sonuç olarak, dron savaşları, Chamayou tarafından “sorumsuzluk fabrikası” olarak tanımlanan bir sistem vasıtasıyla savaşı insanlar arasından çıkarıp, makineler dünyasına taşımıştır. Dronlar, etik sorumluluktan muaf bir sistem yaratmakta; dünya politikasını güç ve kontrol eksenli bir kırılma noktasına sürüklemektedir.

Dipnotlar

[1] https://www.etymonline.com/word/drone (Erişim tarihi: 25.06.2025)

[2] Grégoire Chamayou, A Theory of Drone, Trans. Janet Llyod, New York, The New Press, 2013, s. 26.

[3] Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Phenomenology of Spirit, Trans. A. V. Miller, Oxford, Oxford University Press, 1977, s. 230.

[4] Carl Von Clausewitz, On War, Trans. Michael Howard and Peter Paret, Princeton, Princeton University Press, 1984, s. 75.

[5] Grégoire Chamayou, A Theory of Drone, s. 33-34.

[6] Byung-Chul Han, Ritüellerin Yok Oluşuna Dair, Çev. Çağlar Tanyeri, İstanbul, İnka Kitap, 2022, s. 83

[7] M. Ertan Kardeş, “Dijital Çağda Savaş: Dron Örneği”, Etkileşim, Ekim 2018, s. 96-106.

[8] Byung-Chul Han, Ritüellerin Yok Oluşuna Dair, s. 84.