|
Getting your Trinity Audio player ready...
|
- Giriş: Ne oluyor, neden konuşuluyor?
Dünyada bankacılık sistemleri, Basel IV olarak bilinen yeni sermaye standartlarına uyum sürecine giriyor. Bu düzenleme, finansal istikrarı artırmak ve olası krizlerde bankaların dayanıklılığını güçlendirmek amacıyla, riskli varlıklar için daha yüksek sermaye yükümlülükleri getiriyor. Türkiye’de de bu standartlara uyum için hazırlık süreci devam ediyor. Özellikle girişim sermayesi ve iştirak yatırımlarında risk ağırlıklarının kademeli olarak artırılması, bankaların bu alanlardaki yatırım kararlarını doğrudan etkileyecek bir konu haline geldi. Basel IV çerçevesinde söz konusu yatırımlar için risk ağırlıklarının bazı durumlarda %400’e kadar çıkabileceği öngörülüyor. Bu nedenle Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun (BDDK) belirleyeceği geçiş süreci ve uygulanacak oranlar hem finansal sistemin dengesi hem de girişimcilik ekosisteminin sürdürülebilirliği açısından büyük önem taşıyor.
Bu gelişme, bankaların bu tür yatırımla için daha yüksek sermaye ayırmasını gerektiriyor dolayısıyla yatırımın maliyeti artıyor. Bu da bankaların girişimcilik ekosistemine olan katkısı üzerinde potansiyel bir soğutucu etki yaratma riski taşıyor.
Basitçe anlatmak gerekirse, bankalar artık girişimlere yatırım yaptıklarında ya da fonlara (GSYF, VC fonlar) ortak olduklarında, bilançolarında çok daha fazla sermaye tutmak zorunda kalacaklar.
Örneğin bugün bir banka, bir teknoloji fonuna 10 milyon TL yatırdığında 10 milyon TL’lik risk üstlenmiş sayılıyordu ancak yeni düzenlemeye göre, bu yatırımın risk ağırlığı %400’e kadar çıkabilir. Yani banka artık bu yatırım 40 milyon TL risk taşıyormuş gibi sermaye bulundurmak zorunda kalacak. Bu da yatırımın maliyetini dört kat artırmak anlamına geliyor.
- Basel IV Nedir, neden önemli?
Basel IV, uluslararası bankacılık sisteminin daha dayanıklı hale gelmesi için geliştirilen yeni bir finansal standart setidir. 2008 küresel krizinde yaşanan banka çöküşlerinin ardından, ülkeler “bankalar yeterince sermaye tutmuyor” tespitine varmıştı.
Basel Komitesi bu nedenle kuralları sıkılaştırarak;
- Bankalar artık her riskli varlık (örneğin kredi, yatırım, hisse senedi, girişim sermayesi) için daha fazla özsermaye bulunduracak.
- Amaç, “bir kriz olursa kimseyi devlet kurtarmak zorunda kalmasın.”
Bu durum mantıklı gibi görünsede her ülkenin finansal ekosistemi elbette farklı. Basel IV, Almanya veya ABD gibi sermayesi bol ülkelerde istikrarı artırabilir. Ama sermaye az, yatırım iştahı kırılgan, tasarruf birikimi az, yabancı fon girişiminin zayıf olduğu ülkelerde, özellikle Türkiye’de, inovasyonun finansmanını zorlaştırabilir.
Türkiye’de bankalar, girişim sermayesi, fonlar ve doğrudan yatırımlar aracılığıyla girişimcilik ekosisteminde önemli bir rol üstleniyorlar. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, özellikle finansal sistemi domine eden bankaların kurumsal yatırımcı olarak varlığı ve iştahı, ekosistemin sürdürülebilirliği açısından kritik bir öneme sahip. Büyük bankalar kurumsal girişim sermayesi ya da ortak fon yatırımcısı olarak milyon dolarlık yatırımlar gerçekleştirdi; fintech, oyun, yazılım gibi dikeylerde aktif olarak yer alıyorlar. Bu yapı hem finansman kanalı hem de stratejik ortaklık modeli olarak ekosistemin büyümesini önemli ölçüde destekliyor.
Aynı zamanda, Türkiye girişimcilik ekosistemi göreli olarak genç olmasına rağmen büyüme göstermekte, fon sayıları ve başarı hikayeleri gittikçe artmaktadır. Ancak bu büyüme ortamı son yıllarda artık daha az ivmeyle artan bir sürece girmiş durumda. Fon sayısı artmasına rağmen bu fonların yatırım anlaşmalarındaki sayıda ve hacimde gerileme görülüyor; yani fonlar daha seçici davranıyor. Türkiye’nin makroekonomik göstergeleri; yüksek enflasyon, faiz baskısı, döviz volatilitesi girişimlerin finansmana erişimini zorlaştırıyor ve yatırımcı risk algısını artırıyor. Bu veriler ışığında, Türkiye’de girişimcilik ortamı hâlâ potansiyel barındırsa da yavaşlama ile yüksek belirsizlik arasında bir geçiş döneminde.
- Bankaların Yatırım Rolü ve Risk Kurallarıyla İlişkisi
Bankalar, Türkiye’de girişim sermayesine ya da girişim odaklı yatırımlara aktarılan bir kaynak olarak hem finansal hem stratejik işlev görüyor:
- Finansman sağlayıcı olarak doğrudan ya da dolaylı katkı
- Kurumsal yatırımcı ve stratejik ortak olarak girişimlere erişim ve destek sağlama
- Sektör için güven sinyali: büyük banka katılımı sektöre güven ortamı verir
Ancak yeni risk ağırlığı düzenlemesi bu rolü zorlaştırabilir. Bankaların bu tür yatırımlara yönelmesi için serbest sermaye ve özsermaye yeterliliği önemli kriterlerdir. Risk ağırlıkları yükseldiğinde, aynı tutarda yatırım için bankaların daha fazla sermaye ayırması gerekir. Bu durum bankaların yatırım iştahını azaltabilir ve fonlara aktarılan kaynak azalabilir, dolayısıyla girişimler için finansmana erişim daha zorlaşabilir.
Bu etki, Türkiye gibi fon altyapısının hâlâ gelişme aşamasında olduğu bir ülkede özellikle kritik. Enflasyonun yüksek olduğu, yatırımcıların risk iştahının görece düşük ve özellikle erken aşama girişimlere yabancı fon desteğinin çok az olduğu bir ortamda, bankaların geri çekilmesi ekosisteme ciddi bir darbe vurabilir.
- Politika Önerileri ve Yol Haritası
Girişim sermayesi yatırımları, ekonominin dönüşümünü hızlandırır ve teknoloji tabanlı şirketlerin büyümesi, istihdam yaratması, ihracata yönelmesi açısından kritik öneme sahiptir. Türkiye’nin makro ortamında özel sektörün dış finansmana ve yerli sermayeye erişimi sınırlı. Bankalar bir “yerli kurumsal yatırımcı” olarak bu boşluğu doldurma görevi de üstleniyor. Bankaların yatırım rolünü yitirmesi, erken aşama girişimlerin finansman bulma sürecini uzatabilir, bu da inovasyon hızını haliyle düşürebilir. Ayrıca, sermaye kurallarının sıkılaşması küresel yatırımcı algısını da etkileyebilir; Türkiye’ye yönelen fonlar “artan regülasyon riski” nedeniyle daha temkinli davranabilir.
Bu durumda neler yapılabilir?
- Her ülkenin ekonomik yapısı, finansal piyasalarının derinliği ve sermaye oluşum hızı farklıdır. Bu nedenle Basel IV’te öngörülen sabit %400 risk ağırlığının sermaye birikimine göre her ülke için aynı etkiyi yaratması beklenemez. Türkiye gibi gelişmekte olan, girişimcilik ekosistemi hâlâ büyüme aşamasında olan ekonomilerde bu oranın birebir uygulanması, yenilikçi yatırımları caydırıcı bir sonuç doğurabilir. Bu yüzden, Türkiye’nin kendi ekonomik dinamiklerine uygun bir “risk ağırlığı modeli” geliştirmesi önemlidir. Girişim sermayesi fonları, erken aşama yatırımlar ve teknoloji tabanlı şirket payları için daha düşük risk ağırlığı oranları belirlenebilir; örneğin erken aşama, ölçeğe göre değişen veya devlet destekli fonlara yapılan yatırımlar için %150–%200 aralığında bir katsayı uygulanabilir. Böyle bir esneklik, hem uluslararası standartlara uyumu korur hem de Türkiye’nin inovasyon finansmanını koruma dengesini sağlar.
- Bankaların girişim sermayesine yatırımını teşvik edici istisna veya indirimli sermaye ağırlığı mekanizmaları düşünülebilir, özellikle erken aşama yatırımlar için böyle bir model uygun olabilir. Devlete bağlı kurumlar, bankaların ve yatırım fonlarının birlikte çalışacağı bir program oluşturmalı. Bu programda “yüksek teknoloji”, “girişim sermayesi” gibi alanlarda yapılacak yatırımlar için bankalara normalden daha hafif sermaye kuralları uygulanabilir. Yani bu tür yatırımları teşvik etmek ve ülkemizin kalkınmasını hızlandırmak için bankaların üzerindeki yük hafifletilmeli.
- Avrupa Birliği belirlenen bazı stratejik alanlarda yapılan yatırımların ekonomiye katkısını dikkate alarak bu yatırımları yapan bankalar için kuralları biraz daha esnek hale getiriyor. Örneğin, küçük işletmelere (KOBİ’lere) veya yenilikçi teknolojilere yatırım yapan bankalar, bu yatırımları bilançosunda “daha az riskli” gösterebiliyor. Türkiye de benzer bir modeli benimseyebilir. Yani eğer bir banka, teknoloji geliştiren veya girişim sermayesi fonlarına yatırım yapıyorsa, bu yatırımlar için daha düşük sermaye zorunluluğu uygulanabilir. Böylece hem bankalar üzerindeki yük azalır hem de yenilikçi şirketlere giden yatırım akışı hızlanır.
- Geçiş döneminin uzun tutulması ve belirsizliğin azaltılması düşünülebilir. Bankaların ve yatırımcıların buna alışması için uzun bir geçiş dönemi verilebilir (örneğin 7–8 yıl). Ayrıca, “yeni iş modelleri”, “girişim sermayesi yatırımları” gibi alanlarda özel bir “deneme ortamı” (sandbox) şeklinde uygulama yapılabilir. Böylece hem kurallar test edilmiş olur hem de sistemin işleyişi daha güvenli hâle gelir.
- Bazı ülkelerde devlet, girişim fonlarına sadece destek vermekle kalmıyor, onlarla birlikte yatırım da yapıyor. Yani fonun riski ve kazancı devletle özel yatırımcı arasında eşit paylaşılıyor. Örneğin Singapur ve İsrail’de devlet, belirli alanlarda yatırım yapan fonlara ortak oluyor; bazen de elde edilen kârın bir kısmından feragat ederek özel yatırımcıya daha fazla kazanç bırakıyor. Bu modelin amacı, yatırım yapmanın maliyetini ve riskini azaltarak bankalar ve büyük yatırımcılar için girişim sermayesini daha cazip hale getirmek. Türkiye’de de benzer şekilde, devlet belirli fonlarla ortak yatırım yaparsa hem risk paylaşılmış olur hem de ekosisteme daha fazla özel sermaye çekilebilir. Halihazırda zaten uygulanan modeller daha cazip hale getirilebilir.
- Bankalar, girişim sermayesi fonları ve kamu kurumları arasında ortak bir koordinasyon yapısı kurularak;
- Fonların yatırım analizleri bankaların risk değerlendirmesine entegre edilmeli,
- Banka ekiplerine girişim finansmanı konusunda özel risk yönetimi altyapısı ve eğitim sağlanmalı,
- Kamu destekli garanti veya risk paylaşım mekanizmalarıyla bankaların girişim yatırımlarındaki sermaye yükü azaltılmalıdır.
- Sonuç
Yeni sermaye kuralları, bankaların girişimcilik ekosistemine aktardığı kaynak ve desteği isteksizleştirebilecek bir risk taşıyor. Türkiye’nin girişimcilik ekosistemi hâlâ büyüme potansiyeli barındırsa da 2025’in ilk yarısında yatırım hacmi istenilen seviyelere ulaşmadı. Bankaların yatırım rolü daralırsa, bu sadece bir finansman eksikliği değil; inovasyon, teknoloji dönüşümü ve ekonomik rekabet açısından da bir risk kapısı aralanmış olur.
Dünyada girişimciliğe en çok teşvik veren ülkelerden biri olarak, politika yapıcıların, finansal düzenleyicilerin ve bankaların birlikte hareket ederek bu süreci de yönetmesi büyük önem taşıyor. Ülkemizde bankaların girişimlere yatırım yapma iştahını kaybetmemesi için doğru uyum, teşvik ve zamanlama şart.