Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün “Kim Bu Gençler – İmamoğlu Protestoları Katılımcı Analizi (Ankara Örneği)” başlıklı raporu bence Türk siyasetinin bugününü ve geleceğini anlamamız açısından hayli önemli veriler sunuyor. Bu araştırmada Enstitü’nün görüşme imkânı bulduğu protestocu gençlerin Türkiye’de önemli bir kitleyi temsil ettiğini düşünüyorum, haliyle bu kitle incelenmeye değer ve seslerini duyurmaya muhtaç…
Sadece ülkemizde değil, bütün dünyada toplumları sahip oldukları ekonomik, sosyal ve kültürel sermayeleriyle tasnif etmek ve kategorilere ayırmak mümkün. Dünyada tüketim alışkanlıkları değiştikçe, kapitalistleştikçe ve özellikle de eğitim ve sanat gibi kültürel başlıkların metalaştırılmasıyla bireylerin ekonomik sermayeye sahip olmalarıyla kültürel ve sosyal sermayelere de ulaşmasının kolaylaştığının tespitini yapmak da… Hem kapitalizmin tam çekirdeğinde yer alan ABD’de hem ülkemizde zengin işadamlarının çocuklarının dünyanın ve ülkemizin en iyi eğitim kurumlarına denk eğitimleri parayla satın alma sürecinin yaygınlaşmasını ve eğitimin özelleştirilmesini irdelersek tespitimize uygun bir çıktı buluruz diye düşünüyorum. Artık Yeşilçam filmlerinde gördüğümüz, eğitimsiz ama zengin, kaba saba babaların, babasının isteğine rağmen okuyamayan hayta çocukları yok toplumsal hayatta. Eğitimsiz ve kaba saba zenginlerin diplomayı bir şekilde satın aldığı, satın aldığı diplomayla da kültürel ve sosyal sermayeyi elde edebildiği bir dünyada yaşıyoruz.
Ekonomik, sosyal ve kültürel sermayeyi bir şekilde bünyesinde toplamayı ya da topladığını topluma düşündürmeyi başaran insanların hiçbir şekilde gelecek kaygısı yaşamadığı, güncel gelişmeleri ve ülkenin içinde bulunduğu hiçbir durumu önemsemediği tespiti de sanıyorum kolaylıkla yapılabilir. Bana kalırsa Enstitü’nün raporunda sorulan ve katılımcılara 1’den 10’a kadar bir cetvelde sosyoekonomik durumlarını işaretlemesi istenen soruda kendilerinin 10 üzerinden 9 ve 10’luk dilimlerde olduğunu düşünen gençlerin %1 oranda temsili de bunu gösteriyor.
Peki, toplumun ekonomik anlamda en dezavantajlı kesiminin bu protestolara katılımı ne düzeyde? Öyle ya, entelektüellere ve işçi sendikalarına genel grev çağrısı yapan sosyalistlerin tahayyülünde kapitalist toplumlarda sosyoekonomik olarak en zayıf bölümlerde bulunan kesimlerin bir devrim yapabileceği ezberi yüzyıllardır kendisine hayli güçlü bir yer buluyor. Türkiye’de de protestolara katılım böylesine bir devrim nüvesi barındırıyor mu? Marx’ın deyimiyle Türkiye’de de “komünizmin bir heyulası dolaşıyor” mu? Bunun cevabı raporda aynı soruda 10 üzerinden 1 ve 2 cevabını veren gençlerin oranının %18,8 olması ve kendisini siyasi yelpazenin en solunda konumlandıran %12,5 oranı bize bu soruya da hayır cevabı verme ihtiyacı hissettiriyor. Zira son yıllarda hızla kapitalistleşmiş ve önemli ekonomik dönüşümler geçirmiş bir toplumda bu kapitalistleşmenin zararlarına en çok maruz kalanların bu hıza adapte olamamış ve tüketim alışkanlıkları henüz tam anlamıyla değişmemiş sınıflar olmaması çok anormal değil. Her şeyin metalaştığı, alım satıma açıldığı ve git gide pahalılaştığı bir dönemde bu tüketim ürünlerine ulaşmak isteyen ancak geliri bu oranda artmayan bir sınıfın gidişata daha ciddi ve şedit bir tepki vermesi doğal değil mi?
Elbette bu cevapların Ankara özelinde ortaya konması, özellikle İstanbul’da kent yoksulluğunun ve ekonomik eşitsizliğin daha yoğun olması ihtimalleri ortaya konunca cevapların analizinde temkinli olmakta fayda var. Buna mukabil Ankara örneği bize net bir gerçekliği gösteriyor; protestolar Ekrem İmamoğlu’nun veya muhalif aktörlerin arka planda kaldığı itirazlar neticesinde ortaya çıkmış, büyümüş ve aslında ortada daha mühim meseleler var.
Zira protestoların adı İmamoğlu protestoları olarak araştırmanın kendisinde dahi kodlanmış olsa da protestocu gençlere olası cumhurbaşkanı adayları sorulduğunda İmamoğlu ancak oyların yarısını alabiliyor. Göstericilerin siyasi tercihlerini çok detaylı incelemeden bu hususu geçmek ve ortaya konan sosyoekonomik arka plana bağlı kalarak ilerlemek gerekirse tekrar bir sorunun cevabını aramak mecburiyetindeyiz. Kim bu gençler?
Gençlere sorulduğunda verilen cevaplardan anladığımız kadarıyla bu gençlerin %80,2’si orta alt, orta ve orta üst sosyoekonomik düzeylere mensuplar. Herhalde hangi açıdan bakarsak bakalım orta sınıf ailelerin çocukları olduğu tespitini yapmak zor değil. Öğrenci ve özel sektörde işçi cevaplarının toplamları da benzer bir oranda çıkıyor: %80,8. Siyasi yelpazenin en solunu (1 ve 2) ve en sağını (9 ve 10) çıkardığımızda elde ettiğimiz orana bakacak olursak da protestocuların %75’i merkez, merkezin solu ve merkezin sağı olarak tarif edilebilecek dünya görüşlerine sahipler. Orta sınıfın bu denli yoğun temsil edildiği başka bir anket veya kamuoyu araştırması gördüğümü ben hiç hatırlamıyorum.
Kısacası; Türkiye’de 1980’lerden beri zayıfladığı söyleneduran orta sınıf kendisini en nihayetinde ifade etmek istemiş gibi geliyor bana. Eğitimli olduğu halde ekonomik sermayeye ulaşması gün geçtikçe zorlaşan, öğrendiği bütün yeteneklerini barınma, eğitim ve gıda gibi temel ihtiyaçları karşılamak için kullanmak zorunda kalacağını bilen, 1990’lı yıllarda Tansu Çiller’in vaat ettiği iki anahtara sahip olma, bir ev bir araba alma gibi hayallerine çoktan veda etmiş olan ve geleceğini bugününden daha karanlık gören bir sınıf. Türkiye’de eğer bir sınıf siyaseti yapılacaksa, orta sınıf siyasetinin yapılması gerektiğine inancımı perçinledi bu araştırma sonucu.
Bu sınıfın itiraz eden temsilcilerinin de hayli yüksek oranda kendisini Atatürkçü ve milliyetçi kimlikleriyle ifade etmesi aslında Türkiye’de adına milliyetçi siyaset adını verdiğimiz akıma bir çağrı niteliğinde. Eğitimli, büyük şehirlerde yaşayan ve maddi konuların sürekli boynuna sarılacağını bilen gençlerin sesi olma ödevi… Kim bilir, belki de sadece Türkiye’de değil, dünyada da sermaye edinmenin görece çok daha kolay olduğu yıllarda yaşamış, önemli bir çoğunluğu evini, yazlığını ve arabasını almış nesillerin değil de onlardan çok daha eğitimli, çok daha kalifiye, çok daha zor yaşam koşullarına sahip kitlelerin sesini duyma vakti gelmiştir milliyetçi siyasetin. Zira sokağın çağrısı da sokaktakilerin kimliği de ortada. Artık hem milliyetçi hem sermaye karşıtı bir söylemin icat edilmesi ve yaygınlaşması gereği daha aşikar gibi.