Getting your Trinity Audio player ready...
|
19.yy. birçok fikrin kitleselleşerek siyasal ideolojilere dönüşmesine imkân veren bir dönemi işaretler. Bunlardan en öne çıkanı sosyalizm ve milliyetçilik olarak örneklendirilebilir. Bu iki fikir yaklaşık 200 yıldır gündemimizi meşgul etmekle birlikte konjonktürün etkisiyle yükselişe veya düşüşe geçmektedir. Günümüz Batı dünyasında da sosyalizmin güncel halleri ile milliyetçiliğin yeni formları arasında kıyasıya politik yarışın devam ettiğini görüyoruz. Bugünün sosyalistleri kimlik siyaseti ve kozmopolitlik üzerinden bir devlet (de)formasyonu öngörürken milliyetçiler ise vatandaşlık ve yerellik üzerinden güçlü ve etkin bir devleti çağırıyorlar.
Bu eğilimleri sadece Batı’da değil aynı zamanda Doğu dünyasında da görmek mümkündür. Suudi Arabistan Krallığı, Kral Selman’ın iktidara geldiği ve oğlu Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın ülkenin de facto lideri olduğundan bu yana yeni bir döneme girmiş durumda. Bu yeni dönemi özetleyen politika programı ise Vizyon 2030 olarak adlandırılıyor. Bu esasında uzun süren Suudi durgunluğunun aşılmasını arzulayan bir toplum isteği ve Suudi teknokratlarının talebi olarak da okunabilir.
Tüm bu dönüşüm anlatısının ortasında kritik bir soru yükseliyor: Suudi Arabistan’da yeni reform dalgası ülkenin liberalleşmesi veya kozmopolitleşmesi sonucunu doğuracak mı? Cevabım hayır. Suudi Arabistan’da yükselen yeni kavramlar ve kökleşmeye/ kurumsallaşmaya çalışan yeni pratikler milliyetçiliği işaretliyor. Karşımızda olan Suudi milliyetçiliğinin yükselişi. Bu noktada milliyetçi yükseliş dönemlerinde gördüğümüz bir dizi tipik fenomenle de karşı karşıyayız. Kamusal alanda kadınların ve gençlerin katılımının artması, spor etkinliklerin yaygınlaşması, alternatif tarih anlatısının popülerleştirilmesi ve arkeolojik çalışmaların artması, yeni milli bayramların ve okul müfredatların güncelleştirilmesi. Suudi Arabistan görüldüğü üzere yoğun ve somut bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Bu dönüşümün somut görüntüleri ülkede yapılan eğlence etkinlikleri, petrol dışı ekonominin büyümesi ve ülkede kadın istihdamının artışı üzerinden de ölçülebilir.
Suudi Arabistan’da milliyetçiliğin yükselişini analiz etmek için Suudi Arabistan’da toplumun dini ve geleneksel sektörleri ve devlet-toplum ilişkilerinin kaynaklarını ele almak gerekiyor. Bu aşamada şu soru anlamlı: Suudi Arabistan yönetimi din ve milliyetçilik arasındaki ilişkiyi nasıl yönetiyor? Suudi Arabistan püriten selefi bir hareket ve yorum olan İmam Muhammed bin Abdelvehab’ın görüşlerini resmi dini yorum olarak benimsedi. Vehabilik bir yönüyle Suudi tipi Selefilik olarak da yorumlanabilir. Bu fikirden etkilenen ve bölgedeki birçok dini akımlarla etkileşime giren yeni dini hareketler de ortaya çıktı. Müslüman Kardeşler’in Ortadoğu’da etkinliğinin artması ve Suudi Arabistan’ın Mısır’da Abdülnasır’ın Pan-Arabist fikirlerini tehdit olarak görmesi Müslüman Kardeşler ve Suudi Arabistan arasındaki iş birliğinde etkili oldu. Fakat bu iş birliği devlet ve Kardeşler arasında otorite yarışına evrilince son zamanlarda sert bir tasfiyeyle sonuçlandı.
Bu noktada Suudi Arabistan’da din-devlet ilişkilerini netleştirmek için Sahve Hareketi’ne daha yakından bakmak gerekiyor. Sahve kelime anlamıyla uyanış demek. 1960’larda ortaya çıkan bu hareket 1980’ler ve 1990’lar boyunca kitleselleşti ve taraftar topladı. Sahve’yi ilginç kılan onun iki fikri içinde meczetmesi oldu: Vehabi Selefilik ve Müslüman Kardeşler. Mısır ve Suriyeli Müslüman Kardeşler bu fikrin yükselişinde etkili oldular. Suriyeli Muhammed Surur (Sururilik) ve Mısırlı Muhammed Kutb (Seyyid Kutb’un kardeşi) iki kurucu figür olarak öne çıktı. Bu hareket eğitim kurumlarında etkin pozisyonları tutmaya başladı. 1969’da Müfti Muhammed ibn İbrahim El Şeyh’in ölümü krallıkta dini otorite boşluğu ortaya çıkardı. Suudi Arabistan müftiliğine 1993 yılına kadar atama yapılmadığını ekleyelim.
Sahve bu boşluğu doldurmaya çalıştı. 1970’lerde petrol fiyatlarının yükselişi beraberinde refah artışını getirdi. Bu da toplumsal yaşamda radikal değişiklikleri görünür kıldı. Bu noktada tepkiselliği ve kitle psikolojisini Sahve’nin yönetmeye çalıştığını söyleyebiliriz. 1970’lerde Sahve içerisinde birçok dini grubu barındırıyordu. Sahve Hareketi’nin ideolojisi geleneksel Vehabi Selefilik ile çatışıyordu. Selefi Vehabilik yönetme alanının sadece yöneticinin (veli el-amr) uhdesinde olduğunu söylüyordu. Sahve ise siyasal aktivizmi ibadetin bir parçası, İslami inanışın esaslı bir unsuru olduğunu ifade ediyordu.
1979’da Mekke’de Kâbe’ye Cuheyman El Uteybi liderliğindeki silahlı bir militan grubun baskını sonrasında Suudi toplumu şok içerisindeydi. Krallık bu krizi aşmanın yolunun devlet eliyle toplumu daha fazla dini değerler etrafında gözetleme ve denetleme ile aşılacağını düşündü. Devlet eliyle yürütülen bu çabalar günün sonunda radikal dini akımlara alan bırakmayacağı düşüncesi vardı. Bu yönelim Sahve’nin daha fazla taraftar bulmasına imkân tanıdı. Sahve’nin krallık sistemine yönelik eleştirileri 1990-91 Körfez Savaşı’nda yeni bir boyut kazanacaktı. Suudi Arabistan Körfez Savaşı sebebiyle Irak’a yönelik ABD askeri hareketliliğini desteklemek amacıyla topraklarında 500 bine yakın ABD askerinin misafir edilmesine izin verdi. Bu gelişme Sahve alimlerinin eleştirilerinin artmasına sebep oldu. Aktivizmleri artan Sahve mensupları 1991’de Krallık’a hitaben “Talepler Mektubu” (Hitab El Metalib)’i kaleme aldılar. Sahve Krallık içinde protestolar ve kitlesel dilekçelerle süreci yönetmeye çalıştı. Bu aşamada Selman El Avde ve Sefer El Hevali gibi figürler Sahve içerisinde öne çıktılar. Muhammed El Mesari ve Saad El Fakih de hareketin diğer öne çıkan isimleriydi.
1993 yılına gelindiğinde Krallık Sahve’nin hareketlerine sınırlama getirdi, seyahat engelleri koyuldu ve tutuklanmalar yaşandı. Selman El Avde ve Sefer El Hevali 1995’te tutuklandı. 1999’da El Avde ve El Hevali salındıktan sonra yönetimle uyumlu bir yol takınmaya çalıştılar. 2010’larda Arap Baharı’nın Ortadoğu’da etkin bir düzeye evrilmesiyle Sahve Hareketi mensupları Krallık’ta reformun zamanının geldiğini ifade etmeye başladılar. Müslüman Kardeşler’in 2014 yılında Suudi Arabistan’da terör örgütü ilan edilmesi krallıkta Sahve hareketi için zorlu günlerin habercisi oldu. 2017 yılında Sahve hareketine mensup kişilerin tutuklanmasına başlandı. Bir dizi kurum ve kuruluştan tasfiye edildiler. Daha da önemlisi yeni Suudi Arabistan’ın karşıtı bir söylem ve pratiğin temsilcileri olarak kodlanmaları oldu.
Sahve’nin Suudi toplumunda etkisinin geniş çaplı olduğu görülüyor. Toplumsal ve kültürel meselelerde tavır aldılar. Afgan-Sovyet Savaşı’nda birçok Suudi gencin Afgan Cihadı’na katılmasına ön ayak oldular. Fakat Sahve Hareketi şu an kısıtlanmış ve bastırılmış bir durumdadır. Bunun temel nedeni Suudi Arabistan’da yeni yönetici elitin sınırlar ötesini aşan bir ümmetçilik fikrindense ülke içinde reformu merkeze almış bir milliyetçi fikri benimsenmesidir. Sahve Hareketi ABD’nin Suudi Arabistan’da artan etkisi, 11 Eylül Olayları ve 2011 Arap Baharı süreci ile popülerlik kazanırken devlet otoritesine alternatif bir söylem geliştirmesi sebebiyle faaliyetleri kısıtlanmaya başlanmıştır. Sahve’nin oluşturduğu boşluğu ise 2017 yılında iktidara gelen Prens Muhammed bin Selman’ın Vizyon 2030 programları ile eş anlı yükselen milliyetçilik doldurmaya çalışmaktadır.
Suudi Arabistan’da yükselen milliyetçilik esasında 2000’lerden itibaren Batı’da da etkisini gösteren milliyetçilik, popülizm ve muhafazakarlık ile benzer dinamiklerden yararlanmaktadır. Ulus-ötesi iş birliklerini teşvik eden ideolojilere şüphe küresel bir fenomen haline gelmeye devam ediyor ve yerel görünümleri gün geçtikçe genişliyor ve kökleşiyor. Suudi Arabistan’da kadınlara dönük reformlar; sürüş yasağının kaldırılması, erkeklerin hakimiyetinin azaltılması ve yurtdışına seyahat olarak gösterilebilir. Ayrıca dini polisin etkinliğinin azaltılması da önemli bir gelişmedir. Bu noktada en önemli kırılma 2016’da “Haya el-emri bil maruf ve en-nehi en el-münker” ya da İyiliği Emretme ve Kötülükten Men Etme Heyeti’nin yetkilerinin olabildiğince kısıtlanması oldu. Bu heyet içinde bulundurduğu dini polisle (mutava) kadınların kamusal alanda özgürlüğünü epey kısıtlıyordu. Bu kurumun ortadan kalkması Suudi kadının özgürleşmesinde önemli bir merhale olarak görülebilir. Suudi tipi dışa açılma ve kontrollü serbestleşme adımları Ortadoğu’da devlet ve toplum ilişkileri açısından yakından takip edilmesi gereken bir deneyi bizlere gösteriyor. İkinci yazımızda Suudi Arabistan’da ekonomik dönüşümün Suudi toplumunu nasıl dönüştürdüğü ve Suudi milliyetçiliğini güçlendirdiği üzerinde duracağız.