Gerçek İstatistiklerden Vazgeçen Ülke

Devletin istatistik kurumu fiyatı çok artan ürünleri tüketici fiyat endeksinin ölçüldüğü sepetten çıkarıyor. Endekse sürekli müdahale ediliyor ve endekste hangi ürünlerin yer aldığı kamuoyundan gizleniyor. Bir ay fiyatı yüksek diye domates çıkarılırken diğer ay fiyatı az arttı diye portakal koyuluyor.

Bir ülke düşünün…

Çocuklarını devlet okuluna gönderen vatandaşlardan durumu iyi olanlar çocukları bir şey öğrensin diye özel öğretmen tutuyor. Eğitim iflas etmiş durumda.

Savunma şirketlerinin tamamı devletin ve bu şirketlerin tamamı muazzam zararlar yazıyorlar. Kamu iktisadi teşebbüslerinde görev zararları akıl almaz boyutlarda ve binlerce çalışan mesai yapmadan, ATM çalışanı olarak yüksek maaşlar ile devlet kadrolarında istihdam edilmiş, hiç kimse bu şekilde kaç kişinin çalıştığını, bütçe ve bilançolardaki bozulmanın ne kadar ağır olduğunu bilmiyor. Yolsuzluk ve rüşvet o kadar sıradan ki; artık kimse aleni olarak yapılan hırsızlıkları dahi umursamıyor.

Kimse vergi ödemiyor. Vergisini ödeyenler yalnızca memurlar ve vergileri ücret bordrolarından kaynaktan kesildiği için vergi kaçıramayan büyük şirket çalışanları. Serbest meslek çalışanlarından şirketlere kadar imkânı olan herkes vergi kaçırıyor. Ülkede vergi kaçırmanın cezası var ancak kimse bu cezaları umursamıyor. Bunun en büyük sebebi, hukuk sisteminin çökmüş olması. Davalar onlarca yıl sürüyor, kayıt dışı ekonomi bütün bir ekonominin %40’ı düzeyinde. Vergi kaçırmanın en kolay yolu tahsilatı nakit yapıp fatura kesmemek. Kara para aklamanın da kolay yolu var: gayrimenkul satın almak. Örneğin devasa projeler yapan gayrimenkul şirketi hiç vergi ödemiyor. Tespitleri yapan vergi müfettişleri cezalandırılıyor.

Ülkede bütçe açıkları çeşitli şekillerde gizleniyor. Kamu maliyesindeki tutarlar masa başında yazılmış rakamlardan ibaret. Enflasyon oranları da bu manipülasyondan nasibini alıyor. Enflasyonu azaltmak için elektrik, su ve devletin tedarik ettiği diğer mal ve hizmetlerin fiyatları donduruluyor. Devletin istatistik kurumu fiyatı çok artan ürünleri tüketici fiyat endeksinin ölçüldüğü sepetten çıkarıyor. Endekse sürekli müdahale ediliyor ve endekste hangi ürünlerin yer aldığı kamuoyundan gizleniyor. Bir ay fiyatı yüksek diye domates çıkarılırken diğer ay fiyatı az arttı diye portakal koyuluyor. Ülkenin istatistik kurumunun tek amacı enflasyonu, kamu borçlarını ve bütçe açığını düşük göstermek. Hasılı, bütün ekonomik göstergelere iktidara yarayacak şekilde istatistik kurumu tarafından müdahale ediliyor.

Hükümet gelecekteki bütün gelirlerini teminat göstererek borçlanmış ve gelen parayı çoktan harcamış. 40-50 yıllık uzun vadeli devlet yükümlülükleri üstlenilmiş, kamu harcamaları bu şekilde finanse edilmiş, ihtiyaç oldukça uzun vadeli yeni borçlanmalar yapılıyor.

Bu düzen içerisinde en çok nemalanan dini bir tarikat… Tarikat bir şekilde ülkenin en büyük gayrimenkul zengini ediliyor ve bu yapılırken kamu kaynakları bu tarikata aktarılıyor. Tarikat ülkede dokunulmaz bir konumda.

Tanıdık geldi mi?

Gelmiştir elbette, anlattığım hikâye komşu ülke Yunanistan’ın iflas hikâyesi.

Yunanistan’ın bu bozulmasının geçmişi 90’lı yıllara uzanıyor. Yunanların anlattığımız iflas hikâyesinin ortaya çıkmasına ve kurulan bozuk düzenin sürdürülememesine ise küresel ekonomik kriz sebep oluyor.

Yunanistan istatistikleriyle niçin oynadı?

Yunanistan’ın Avro’ya geçiş yapabilmesi için Maastricht kriterlerini karşılaması gerekiyordu. Buna göre enflasyon oranı AB’ye üye ülkelerden en iyi enflasyon oranına sahip 3 ülkenin enflasyon ortalamasının 1,5 puan üstünde enflasyona sahip olmamalı, kamu açıklarının gayri safi yurt içi hasılaya oranı %3’ü geçmemeli ve kamu borçlarının gayri safi yurt içi hasılaya oranı %60’ı geçmemeliydi.

Yunanistan, hikâyede anlatıldığı şekilde kamu istihdamından vergi politikalarına, eğitimden sağlığa kadar bozuk bir düzen içerisinde yer alıyordu. Bu düzen ile ilgili kriterleri karşılaması mümkün değildi. İşin kolayını buldular: istatistik kurumu Maastricht kriterlerini karşılamak üzere verileri çarpıttı, kamu borçları ve kamu açıkları borç bulunabildiği sürece gizlendi. 2009 yılında Papandreou başbakan seçilip üstüne Yunanistan küresel kriz sebebiyle borç bulmakta sıkıntı yaşayınca, taze başbakan yıllardır süregelen oyunu açıklamak zorunda kaldı: Yunanistan’ın bütçe açığı Maastricht kriteri olan %3’ün ve beyan edilen %5’in oldukça üzerinde %15,4 idi.

Hikâyeyi daha ilginç kılan ise Yunan hükümetinin istatistiklerle oynadığının 2004 yılında Eurostat tarafından tespit edilmesi ve bu 4 senede Yunan hükümetinin bütçe açığı ve kamu borcunun 11 kere yanlış bildirildiğini ortaya çıkarmasıdır. 2005 – 2009 arasında da Eurostat Yunan verilerinde hatalar olduğuna dair defalarca uyarıda bulunmasına rağmen küresel kriz patlayıp Yunanistan borçlarını çeviremez hale gelene kadar bu uyarılar ve tespitler görmezden gelindi.

Hikâyeler ibret alınması için anlatılır genelde. Yunanistan hikâyesinden de çıkarılacak dersler var ve bu dersleri çıkarmanın tam da vakti.

Ekonominin temeli güvene dayandığı için Türkiye’nin enflasyonla mücadele ettiği ve toplumun sıkı ekonomi politikaları ile zor günler geçirdiği bu günlerde, toplumun enflasyonla mücadele edildiğine, uygulamaların sonuç verdiğine, zor günlerin ardından güneşli günlerin yakın olduğuna dair inanca ve güvene ihtiyacı var. Bunu temin etmenin en kolay yolu da ekonomi yönetiminin doğru iletişim kanalları ile kamuoyu önüne çıkması ve her şeyin şeffaf olarak kamuoyu ile paylaşılması.

Ekonomi yönetimi, Merkez Bankası ve hükümet, son dönemlerde bunun için çabalasa da bir önceki ekonomi yönetiminin miras bıraktığı şeffaflıktan uzak tortulardan hâlâ kurtulabilmiş değil. Bu tortular da enflasyonla mücadelede TÜİK tarafından ilan edilen oranların doğruluğu konusunda kamuoyundaki şüphelerin yok edilmesinde en büyük engel.

TÜİK, 2022 yılının Haziran ayı itibariyle yıllardır yayınlanan madde sepetini yayınlamayı bıraktı. Madde sepetinde hangi ürünlerin yer aldığı, hangi ürünün ortalama ne kadar arttığı her ay düzenli olarak kamuoyuyla paylaşılıyor ve iktisatçılar da bu verileri didik didik edebiliyorlardı. Kamuoyunda ses getiren izaha muhtaç farklılıklar TÜİK tarafından muhakkak açıklanıyor, kamuoyunun tatmini bir şekilde sağlanıyordu. TÜİK madde sepetini yayınlamama kararını uluslararası standartlara aykırı olmadığı şeklinde savunsa da burada önemli olan husus ilan edilen verinin güvenilir olduğuna ilişkin şeffaflıktan kaynaklı güvenin kaybolması. Yıllardır süregelen bu şeffaf tutumdan tam da enflasyonun kabul edilemez düzeylere yükseldiği bir dönemde vazgeçilmesi, istatistik kurumuna olan güveni baltaladı. Eurostat’ın da eleştirdiği üzere TÜİK üst düzey yöneticilerinin sıklıkla değişmesi ve şeffaf olmayan uygulamalara yönelme, bu boşluğun provokatif şekilde doldurulmasına da sebep oldu.

Hatta 2022 yılının Haziran ayından bu yana Yunanistan’ın enflasyonu azaltmak için uyguladığı “elektrik, su ve devletin tedarik ettiği diğer mal ve hizmetlerin fiyatları dondurma” uygulamasını andırır biçimde tüketici fiyat endeksinde seçilmiş maddelere ait ortalama fiyatların yayınladığı listede sadece şu maddeler yer alıyor: elektrik, doğalgaz, doğalgaz abonman, benzin, LPG ve motorin.

Gerek Sayın Bakan Mehmet Şimşek’in gerekse Şimşek ile aynı süreçte görevde olan Merkez Bankası yönetiminin ekonomideki güveni tesis etmeye çalıştığına dair elimizde bolca done var. TÜİK ve Merkez Bankası yönetimine dair haftasonları gerçekleşen görevden almalar, Resmi Gazete ile yahut piyasa kapandıktan sonra öğrendiğimiz radikal uygulamalara uzun süredir yer verilmiyor.

Ancak mevcut ekonomi yönetimi de geçmişten kalan şeffaflıktan uzak tortulardan kurtulmadığı gibi kamuoyuyla bazı bilgileri paylaşmayı da bırakmaya başladı. Örneğin, aylık olarak en çok artış gösteren ve en çok azalış gösteren maddeler Ağustos ayından bu yana paylaşılmıyor.

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu “Enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışları iyileşme eğilimi sergilemekle birlikte, dezenflasyon süreci açısından risk unsuru olmaya devam etmektedir.” diyerek dezenflasyon sürecinin hızlanmasındaki iki ana aktöre de vurgu yapıyor: enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışları.

Bu iki unsurun da dezenflasyon sürecine katkısını artıracak ve riskini azaltacak şekilde yapılabilecek tek bir şey var: verileri kamuoyuyla şeffaf bir biçimde paylaşmak.

Kamuoyu bu sayede, sürecin işler olduğuna ikna olarak enflasyon beklentisini düzenleyecek, düzelen beklentiler durma noktasına gelen ticari hayatın ne zaman canlanacağına dair bir öngörü oluşturabilecektir. Hatta dezenflasyon sürecini sekteye uğratan fiyatlama davranışları öğrenilerek toplumun tepkisi ve gerekirse boykotu ilgili alanlara yönlenerek kamuoyu denetimi sağlanacaktır.

Yunanistan’ın iflasına istatistiklerle oynanması sebep olmadı elbette. Ancak insanlar bir devletin bunları yapabileceğine kani oldu. Dolayısıyla, insanların aklında ve zihninde olan bu algının yıkılması ve mevcut politikaların başarılı olacağına dair inancın artırılması ancak TÜİK’in verileri doğru şekilde ölçtüğüne kamuoyunun ikna edilmesiyle mümkün. Aksi halde, kendisini gerçekleştiren kehanet misali, enflasyonun olduğundan yüksek olduğu inancı ile hareket eden toplum, enflasyon beklentilerini düşürmeyecek, ticari faaliyetler bu hatalı beklentiler ile devam ettirilecek ve fiyatlama davranışlarındaki bozukluklar devam edecektir. Sonuçta, hangi politika ile devam ederseniz edin, Türkiye enflasyonu istediği kadar düşürememiş, ekonomik darboğazdan çıkamamış, sıkı para politikası ile ticari hayata zarar vermiş bir şekilde yıllarını heba etmiş olacaktır.