CHP’de Taban- Tavan Farklılaşmasının Maliyeti Önümüzdeki Seçim mi?

CHP’de Taban-Tavan Farklılaşmasının Maliyeti Önümüzdeki Seçim mi?

Uzayan süreçlerde eylemler sıradanlaşır, sıradanlaştıkça etkisizleşir. O yüzden sürecin daha başlarında netice odaklı el yükseltmek çoğu zaman en isabetli tercih olur. CHP bunu yapmayı tercih etmedi.
Getting your Trinity Audio player ready...

CHP Genel Başkanı Özgür Bey’in dinamizmi, çalışkanlığı malum… Manisa’daki acı kaybın sonrasındaki vefası ve dostluğu da insani yönünün kuvvetini en yalın haliyle görünür kılmıştı. Bütün olumlu özelliklerine karşı geçen Mart ayında zirveye çıkan ve merkezinde CHP’nin olduğu enerjinin ciddi ölçüde sönümlendiğini söyleyebilirim. Bu sönümlenmede mitinglerin rutine dönüşmesi ve açılım sürecindeki ideolojik pozisyonlanmanın önemli payı var. Denilebilir ki, uzayan süreçlerdeki tepkilerin rutinleşmemesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Büyük oranda doğru…

Uzayan süreçlerde eylemler sıradanlaşır, sıradanlaştıkça etkisizleşir. O yüzden sürecin daha başlarında netice odaklı el yükseltmek çoğu zaman en isabetli tercih olur. CHP bunu yapmayı tercih etmedi. Anlaşıldığı üzere Ekrem Bey de bunu benimsedi. Belki bu tercihe rağmen bile toplumsal muhalefet genişleyerek diri tutulabilirdi. Doğrusu zemin de çok müsaitti. Ama bu noktada CHP elitleri ideolojik bir tercih yaptı. Özgür Bey sürecin henüz başında Diyarbakır’da STK’larla yaptığı toplantıda tercihini açıkça şöyle ifade etmişti: “Bugünkü şartlarda iktidarın karşısında konumlanarak siyasi kazanç ya da oy elde edebiliriz. Ama biz tarihin doğru tarafında yer almak istiyoruz. Gerekirse oyumuz yükselmez ama ileride bu kardeşlik projesinde CHP iyi yerde durmuş diye tarihe not düşülür” [1]Bu tercih iki temel yönden hatalıydı. İlki CHP Ak Parti- MHP ittifakının Türkiye’nin adalet, eğitim, tarım, enflasyon gibi sorunlarını çözemeyeceğinin propagandası üzerine bir muhalefet bina etmişken ülkenin en çetrefilli meselesinin mevcut iktidarla çözülebileceğine dair bir yeni pozisyon alınmış oldu. İkinci hata “cumhuriyetin kurucu partisi” ve “Atatürk’ün partisi” titrlerini kullanmakta oldukça mirassever bir pozisyon alan parti elitlerinin seçmenleriyle ve partinin tarihsel şahsiyetiyle hiç bağdaşmayan bir tercihte bulunması. Esasen iki gibi görünen yeni pozisyonlanmaya dair hataların ikincisinin çatısı altında toplanabilmesi de mümkündür. Yani CHP elitlerinin iktidara hiçbir konuda vermedikleri krediyi açılım konusunda vermesi taktiksel bir hata olarak tanımlandığında eksik kalabilir. İdeolojik motivasyonu dikkate alınırsa “hata” değil siyasal tercih olur ki bu durumda iki olan hata tek büyük ideolojik tercih anlamı kazanır. Bu yazının konusu da tam olarak CHP elitlerinin bu ideolojik tercihleri. Hem de seçmenlerine ve tarihlerine rağmen. Buyurun nasılını izah edeyim:

Elimizde bizzat tasarım, uygulama ve analizinde yer aldığım için tam güvendiğim yeni bir çalışma var. TÇE’nin Türkiye’nin Milliyetçilik Haritası.[2] Bu çalışma ülkenin milliyetçilik renklerinin, dokusunun MR’ını çekmek için oldukça kapsamlı ve ayrıntılı olarak gerçekleştirildi. Pek çok bakımdan alanında ilkleri içinde barındırıyor. İşte bu çalışma sayesinde hem ülkenin hem de parti seçmenlerin pek çok konudaki eğilim, yönelim ve tercihlerini görebiliyoruz. Analiz kısmında en çok dikkatimizi çeken bulgulardan birisi de CHP seçmenleri içindeki iki grup arasındaki keskin ayrışmaydı. Bilindiği üzere CHP kendisini “Atatürkçü” ve “Sosyal Demokrat” sıfatlarıyla tanımlayan köklü bir politik yapıdır. Bu sıfatların ilki aynı zamanda Türkiye’deki en yaygın siyasi görüş olarak karşımıza çıkıyor. Ülkemizin %34,2’si kendisini Atatürkçü olarak tanımlıyor. Sosyal demokrat olarak tanımlayanların oranı ise %4,9 ile sınırlı kalıyor. Peki son genel seçimde CHP’ye oy verenler dikkate alındığında nasıl bir tablo ile karşılaşıyoruz? Eşit bir güç dengesi mi? Uzaktan yakından alakası yok. Ülkedeki Atatürkçülerin %57,8’i son genel seçimde CHP’ye oy vermiş. Bu da son genel seçimde %25,8 oy alan CHP’nin %19,4 puanının doğrudan Atatürkçülerden geldiği anlamını taşıyor. Kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayan ülke genelindeki %4,9’un ise %42,4’ü CHP’ye oy vermiş son genel seçimde. Puan olarak CHP’nin %25,8’ine katkıları ise sadece %2 puan. Bununla birlikte ülke genelinde %25,4 oranındaki Türk milliyetçilerinin %15,4’ü CHP seçmeni. Bunun puan olarak karşılığı ise %3,8. Yani kendisine Türk milliyetçisi diyen CHP seçmenlerinin parti içindeki varlığı sosyal demokratların neredeyse 2 katı. Netleştirirsek: CHP seçmenlerinin %89,9’u kendisini ya Atatürkçü yahut Türk milliyetçisi olarak tanımlıyor. Kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayan CHP seçmeninin oranı ise yalnızca %7,7.

Elbette bu CHP içindeki Atatürkçülerin içinde sosyal demokrat eğilimleri olanlar yok yahut sosyal demokratlar içinde Atatürkçü eğilimleri olanlar bulunmuyor anlamına gelmez. Bununla birlikle kendisini siyasi görüş olarak tariflerken oluşan farklılıkların aynı parti seçmeni olunsa da çok ciddi kırılmalara yol açtığını görüyoruz. Örneğin “Kendinizi ne kadar milliyetçi olarak tanımlarsınız?” sorusunda CHP seçmenlerinin %73’ü kendisini “çok milliyetçi” ve “milliyetçi” olarak tanımlıyor. Ki bu oran Türkiye ortalamasıyla, hata payı içerisinde, aynı sayılabilir. Atatürkçülerin “milliyetçilik” beyan oranı ise %77,3. Sosyal demokratlarda ise bu oran %48,7’ye düşüyor. Neredeyse 30 puanlık bu büyük ayrışma pek çok konuda da benzer seyrediyor. ““Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes Türk’tür.” görüşüne katılıyor musunuz?” sorusuna CHP seçmenlerinin %74,7’si “evet” yanıtını veriyor. Türkiye’nin en kalabalık siyasi görüşü olan Atatürkçülerde “evet” yanıtı verenlerin oranı %84,2. Sosyal demokratlarda “evet” oranı %55,4’e geriliyor. Yine neredeyse 30 puanlık bir makas söz konusu. “Anayasadaki vatandaşlık tanımı farklık etnik grupları da kapsayacak şekilde değiştirilmelidir.” görüşüne CHP seçmenlerinin %63,5’i katılmadığını belirtiyor. Atatürkçülerde bu görüşe katılmayanların oranı ise %65,3. Sosyal demokratlarda ise evet/hayır dengesi Atatürkçülerin tam olarak tersi. Söz konusu görüşe katılanların oranı %63,5, katılmayanların oranı %36,5.

“Her okulda seçmeli Kürtçe dersi de verilmeli” görüşüne katılan CHP’lilerin oranı %38,2 ile sınırlı kalıyor. Aynı oran Ak Partililerde %46,9. Atatürkçülerin ise %34,5’i bu görüşe katıldığını belirtiyor. Buna karşın Sosyal demokratların %75,4’ü okullarda seçmeli Kürtçe ders olmasını destekliyor. Bu soruda Atatürkçülerle sosyal demokratlar arasındaki makas 40 puanı aşmış durumda. Çok benzer bir ayrışma devlet dairelerinde Kürtçe hizmet sorusunda da karşımıza çıkıyor. Devlet dairelerinde Kürtçe hizmet de verilmesini destekleyenlerin oranı sosyal demokratlarda %70,2, Atatürkçülerde ise buna karşı çıkanların oranı %71,5. “Sizce Kürtler eşit vatandaş muamelesi görüyor mu?” sorusunda CHP seçmeni ülke geneliyle uyumlu şekilde %64,1 “evet” yanıtını verirken Sosyal demokratlar %69,8 “hayır, eşit muamele görmüyorlar.” cevabını veriyor.

“Öcalan serbest bırakılmalı mı?” sorusuna Türkiye genelinde “hayır” diyenlerin oranı %87,8. CHP seçmenleri ülke genelindeki çok yüksek oranın bile üstünde %93,5 ile Öcalan’ın serbest bırakılmasına karşı, Atatürkçülerde bu oran biraz daha yükselerek %95,1 olarak gerçekleşiyor. Sosyal demokratlarda ise bu oran %69,8’e geriliyor. Ki burada yine malum büyük makasımız açılmış oluyor. Bu noktada şunu ifade etmek yerinde olur: CHP Atatürkçülerin açık ara ilk tercih ettiği parti. Sosyal demokrat seçmenlerin de ilk tercih ettiği parti ama açık ara değil. Sosyal demokratların %42,4’ü CHP seçmeni ama %38,6’sı da Dem Parti seçmeni. Yani CHP’de bulunan 2 puanlık sosyal demokrat seçmenin hemen hemen aynı miktarda bir kısmı da Dem Parti seçmeni. Dem Parti’de bazı konularda ülke geneliyle uyumlu eğilim gösteren seçmenlerin önemli bir kısmı bu Dem’li sosyal demokratlar. Bununla birlikte CHP’de Dem parti ile uyumlu eğilim gösterenler ise büyük ölçüde CHP’li sosyal demokratlar. Her iki partideki sosyal demokrat seçmenlerin ülke geneli karşılığı ise 4 puan.

CHP seçmenlerinin %89,9’unun Atatürkçü ve milliyetçi olarak kendisini tanımladığı bir durumda parti elitlerinin, seçmenlerinin ancak %7,7’sinin tercih edebileceği kritik bir politik tercih yapmasının toplumsal muhalefetin enerjisini sönümlediği, 19 Mart sonrası meydanları domine eden aktivist Atatürkçü, milliyetçi gençliğin motivasyonunu kırarak demoralize ettiğini de gözlemliyorum.

CHP tabanındaki siyasi görüş dağılımıyla tavanındaki dağılım arasındaki makasın da büyük olduğu kanaatindeyim. Tabandaki Atatürkçülerin sosyal demokratlara çok büyük orandaki sayısal üstünlüğünün parti elitlerinde sosyal demokratların lehine Atatürkçülerin aleyhine olarak oluştuğunu, bu ideolojik taban- tavan farklılaşmasının parti enerjisinin potansiyelinin çok altında seyretmesinin ana nedeni olduğunu da söyleyebilirim

Bu tabandan ayrışan çok riskli ideolojik tercihin esas maliyetini ise, parti elitlerinin kararında radikal bir değişiklik olmazsa, önümüzdeki seçimde görmemiz sürpriz olmayacak.

Dipnotlar

[1] “Teröre rağmen barışın peşini bırakmama mesajı veren üç farklı isim: Bahçeli, Demirtaş, Özel…”, https://t24.com.tr/yazarlar/murat-sabuncu/terore-ragmen-barisin-pesini-birakmama-mesaji-veren-uc-farkli-isim-bahceli-demirtas-ozel,46915

[2] Türkiye’nin Milliyetçilik Haritası, https://www.toplum.org.tr/wp-content/uploads/2025/10/Turkiyenin-Milliyetcilik-Haritasi-08-Ekim-2025.pdf