Adalet Gecikir, Belki Hiç Gelmez

Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün 10 Ekim 2024’te lansmanı yapılan Toplum 2024 Raporu ilgi çekici birçok konu içeriyor.

Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün 10 Ekim 2024’te lansmanı yapılan Toplum 2024 Raporu ilgi çekici birçok konu içeriyor. Rapor dokunduğu konuların çeşitliliği ve derinliği itibarıyla hem medyada hem de toplumda büyük bir ilgi uyandırdı. Bununla beraber, Rapor’da beklenildiği kadar dikkat çekmeyen, belki de daha güncel konuların gölgesinde kalan, ancak göz ardı edilmemesi gereken bazı veriler mevcut.

Adalete erişim, adalet sisteminin kalitesi ve adalet sistemine güven, Türkiye gündeminin en önemli ve en tartışmalı konuları arasında yer alıyor. Toplum 2024 Raporu’na göre, yargı kurumları %18,4 ile en güvenilmeyen kurumlar arasında üçüncü sırada yer alıyor. Çalışmaya katılanların %14,2’si hukuk/adalet sistemini Türkiye’nin acilen çözülmesi gereken sorunları arasında sayıyor. İlk iki sırada yer alan ekonomi ve enflasyon/hayat pahalılığı/zamların aynı meseleye tekabül ettiğini dikkate aldığımızda, hukuk sistemi Türkiye’nin acilen çözülmesi gereken sorunları arasında ekonomik sorunlardan sonra ikinci sırada yer alıyor[1]. Hatta, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu ekonomik koşulların belirli ölçüde konjonktürel olduğu göz önünde bulundurulduğunda ve bu çerçevede ekonomiyi görece ‘geçici’ bir sorun olarak değerlendirdiğimizde, adalet Türkiye’nin en önemli ve yerleşik sorunu olarak öne çıkıyor.

Bu sonuçların sürpriz olmadığını belirtmek gerekir. Uzun süredir yapılan birçok araştırma Türkiye’de adalete güvenin son derece düşük olduğunu gösteriyor. Örneğin, Asal araştırma şirketi tarafından Nisan 2024’te gerçekleştirilen araştırmaya göre Türkiye’de adalet sistemine güven %24,5 seviyesinde. Bu, neredeyse her on kişiden sekizinin adalet sistemine güvenmediğini gösteriyor. Bu konudaki farklı çalışmalar da maalesef pek iç açıcı değil. Her yıl yayınlanan Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ne (Rule of Law Index) göre Türkiye 142 ülke arasında 117. sırada yer alıyor[2]. Daha da vahimi, Türkiye, vatandaşların hukuk mahkemelerine[3] erişimi, hukuk mahkemelerinin bağımsızlığı, kararların zamanında verilmesi gibi kriterlere göre belirlenen hukuk mahkemeleri sıralamasında 142 ülke arasında 122. sırada, mahkeme kararlarının zamanında alınması bakımından ise 142 ülke arasında 133. sırada yer alıyor[4].

Türkiye’de adalet sisteminin işlerliği ve adalete güvenle ilgili bu örnekleri artırmak mümkün ancak mevcut veriler ve anketler yeterli bir tespit yapabilmemizi olanaklı kılıyor. Eldeki verilerin mesajı çok açık: Türkiye’de adalet sisteminin çok ciddi sorunları var ve Türkiye’de adalete güven çok düşük seviyelerde. Bu durumun dünya genelinde böyle olmadığını söylemekte fayda var. OECD tarafından yapılan çalışmalar OECD ülkeleri genelinde en çok güvenilen kurumların başında yargının geldiğini gösteriyor[5]. Başka bir ifadeyle, OECD ülkelerinin vatandaşları mahkemelere diğer bütün kurumlardan daha çok güveniyor.

Demokratik bir ülkede, vatandaşların bütün kurumlardan daha çok adalete güvenmeleri gerektiğinin altını çizmek gerekir. Anonim bir özdeyişin de belirttiği üzere, “toplumda en büyük güveni her şeyin sonunda adil bir mahkemenin bulunabileceği inancı sağlar.” Yukarıda açıkladıklarımızı, Türkiye’de insanların haksızlığa uğradıklarında haklarını mahkemeler yoluyla elde edebileceklerine inanmadıklarını söyleyerek daha açık bir şekilde ifade edebiliriz. Bu durumda insanlar haksızlığa maruz kaldıklarında haklarını aramak için girişimde bulunmuyor veya hukuk dışında yollara girişiyorlar. Adalet sisteminin işlememesi ise toplumu korumasız ve kırılgan hale getiriyor.

Türkiye’de adalet sisteminin sorunlarının veya toplumsal güvenin düşük olmasının birçok tarihi ve aktüel sebepleri bulunuyor. Hukuk mesleklerinde insan kaynaklarının kalitesine ilişkin çekinceler, adalet sisteminin yapısal sorunları, yargı görevlilerinin bağımsızlığına ve tarafsızlığına ilişkin tartışmalar, yargının iş yükü, toplumdaki yargı algısı gibi birçok sebep hem adalet sisteminin kalitesindeki hem de toplumun adalet sistemine olan güvenindeki azalmanın sebepleri arasında yer alıyor.

Hukuk mesleklerinde insan kaynaklarına ilişkin sorunlar, adalete güvenin önündeki en görünür engeller arasında. Burada hukukçu sayısındaki enflasyonu da mutlaka bir sebep olarak kabul etmek gerekir ancak meselenin hukukçu sayısına indirilmesi doğru olmayacaktır. Hukuk eğitiminin büyük çoğunlukla öğrencilere analitik yetenekler kazandır(a)maması; hakim, savcı veya avukat gibi meslek mensuplarının yeterli mesleki tecrübe kazanmaksızın göreve başlamasına ilave olarak toplumun her kesimine şamil olan yolsuzluk gibi sorunlar çözülmesi kolay olmamakla beraber mümkün olan sorunlar arasında yer alıyor.

Buna ilaveten ve aslında bununla bağlantılı olarak, Türk hukuk sisteminin bir kısım yapısal sorunlarından da bahsetmek gerekir. Hukukçuların hukuka ve adalet sistemine dogmatik yaklaşımları, kanun yapım süreçlerinin gerekli ve yeterli analizler yapılmadan tamamlanması gibi sebepleri bu kapsamda sayabiliriz.

Bütün bu sorunların bilimsel yöntemlerle tek tek analiz edilerek çözülmesi ve adalete güvenin yükseltilmesi önümüzdeki en zor ancak en gerekli görevlerden biri. Aksi durumda adaletin arkasından o meşhur türküyü yakmaktan başka çare kalmayacak:

Kara Tren Gecikir Belki Hiç Gelmez

Dağlarda Salınır Da Derdimi Bilmez

Dumanın Savurur Halimi Görmez

Gam Dolar Yüreğim Gözyaşım Dinmez.

 Kaynakça

[1] https://www.toplum.org.tr/toplum-2024/

[2] https://worldjusticeproject.org/rule-of-law-index/country/2024/T%C3%BCrkiye/

[3] Hukukun Üstünlüğü Endeksi, yaptığı değerlendirmeyi hukuk yargısı ve ceza yargısı olarak birbirinden ayırıyor. Hukuk yargısı, alacak,  sözleşme ihlaliicra, boşanmamiras, gayrimenkul gibi gibi özel kişilerin kendi aralarında çekişmeli olduğu davalara ve bir kısım çekişmesiz yargı işlerine bakarken cezalandırlamayı gerektiren işlere ceza yargısı bakmaktadır.

[4] https://worldjusticeproject.org/rule-of-law-index/country/2024/T%C3%BCrkiye/Civil%20Justice/

[5] OECD (2024), OECD Survey on Drivers of Trust in Public Institutions – 2024 Results: Building Trust in a Complex Policy Environment, OECD Publishing, Paris, https://doi.org/10.1787/9a20554b-en. s. 26-27.