Türk Siyasetinde Kamulaştırma ve Homo sapiensler

Türk Siyasetinde Kamulaştırma ve Homo sapiensler

Bu en büyük kamulaştırma gerçekleşirse ülke sahnesindeki tüm ana “siyasi” aktörler, en üsttekinden en alttakine kadar doğaüstü güçlerle bezenmiş spiritüel kahramanlar olmuş olacak.
Getting your Trinity player ready...

Pek çok şeyde olduğu gibi politikada da yaşananların doğal akışında devam etmesi, bir sağlık göstergesidir. Doğal akışı bozan anomalilerin kısa, orta ve uzun vadeli sonuçları ilgili bünyeyi yorar, bozar ve çürütür. Hele ki ortaya çıkan anomalilere tedavi maksatlı olduğu söylenerek yapılan müdahaleler, politik kazanımlar temelinde şekillenirse, vaziyetin çok daha kötüye gideceğini öngörmek zor olmasa gerek. Somutlaştırmadan açıklamanın kolay olmadığı ülkemizde ben de kolaylaştırıcı olayım. Uzun süreli ve çoğunlukla “gizli” seyreden bir kanser gibi bünyeyi saran FETÖ’nün temizlenmesi için kemoterapi, radyoterapi gibi tedbirler alınırken, kanserin ani bir atağına karşı ivedi cerrahi müdahale yapma mecburiyeti doğmuştu. Ana ur ve yayıldığı bölgelerin önemli bir kısmı, yapılan cerrahi müdahaleyle bünyeden çıkarıldı. Aradan geçen yaklaşık on yıla rağmen dönem dönem devam eden operasyonlar gösteriyor ki, söz konusu kanser hâlâ bütünüyle bünyemizden atılabilmiş değil.

Atılması uğruna hemen her şeyin bir milli güvenlik parantezine alındığı süreçte, kanser tam anlamıyla ortadan kaldırılamamışken keyfî olduğunu söylemekte zorlanmayacağımız başka müdahaleler de yaşandı. Olan biteni daha çok görmesi gereken bir dönemde olmasına rağmen Türkiye’ye “Çok etrafa bakma, karanlık sana daha iyi gelecek.” dendi, gözleri sınırlandırıldı. “Çok gürültü var, sen kulaklarını kapa, hatta iyisi mi biz senin yerine kapayalım.” dendi, kulakları sınırlandırıldı. “Kafanı olup bitenlere çok takma, biz hallediyoruz.” dendi, zihni sınırlandırılmaya kalkıldı. Bu sınırlamaları aşmak için farklı önerileri olanlar ya soğuk olduğu söylenen bir ilçemizde misafir edildi ya da misafir edilme ihtimaliyle sessizleştirilmeye çalışıldı. “Yataktan çıkma sen, biz sıkıntıları çözüyoruz.” dendi, hareketi sınırlandırıldı. Bazen dayanamayıp yataktan çıkıp “Ne oluyor yahu?” demeye kalktığı olmadı değil. Kalktığında da yatağa döndürülmesi uzun sürmedi. Hatta bazen yanına gittikleri tarafından ikna edilerek yatağa döndürüldü.

Uzun süreli “sağlıksız beslenmenin”, hem de beslenmeden sorumlu yetkililerin yoğun önerileriyle (1983’ten beri ülkeyi yönetenlerin aktif yönlendirmesiyle) devam etmesi; genetik yatkınlık (dinin özel amaçlar için kullanılarak aldatılmasının tarihsel pratiği) ve tedavi/tedavi sonrası süreçlerde tıbbi yolların dışında “muskacılara, üfürükçülere” bel bağlanması (FETÖ’nün tasfiyesinden doğan büyük boşlukların, devlet hiyerarşisi dışında başka spiritüel odaklara bağlı olanlarla doldurulmaya çalışılması) Türkiye’nin yaşadığı “hastalık” sürecinin kısa özeti kabul edilebilir. Somutlaştırma parantezini kapatalım ve kamulaştırma bahsine geçelim.

2013-2016 sonrası, iktidarın eline çok etkili bir sihirli değnek geçmiş oldu. Değneğin sihri, çok eski devirlerden beri aşina olduğumuz bir efsundu: Devletin bekası. Biz Türklerin binlerce yıllık platonik aşkı. Bir gülümsemesine dağları deldiğimiz, bir bakışına ordular bozduğumuz devlet. Madem onun varlığı tehlikede, o zaman Türklere tüm evrenin bir milli güvenlik parantezine alınmasını kolaylıkla kabul ettirebilirsiniz. Öyle de oldu.

Sihirli değneği görmeyi uzun süredir bekleyen ülkenin eski milliyetçi partisi, parti içi muhaliflerin genel başkanlığı kazandığı anda gelen bir dokunuşla yeniden doğdu. Yeniden doğanla eskisinin isimleri aynıydı. Genel başkanları da aynıydı. Üçüncü bir benzerliği bulmak zordu. İlk büyük siyasi kamulaştırma bu oldu. Eski milliyetçi partinin eski isimleri, yeni bir parti kurdular. İlk seçimde eski partileri kadar oy almayı başardılar.

Bu biraz da kedi-ciğer fıkrasını hatırlatıyor. Hoca Nasreddin’in iki okka ciğer alıp eve götürdüğü, hanımının ciğeri ocakta unutup yakması üzerine hocaya “Ciğeri kedi yedi.” dediği fıkra. Hoca kediyi şöyle bir kaldırıp “Bu kedi kendisi iki okka. Bu kediyse ciğer nerede? Bu ciğerse kedi nerede?” demesi gibi. Ama kazın ayağı öyle değil elbette. Eski milliyetçi partinin 2016 oylarının büyük kısmı, yeni milliyetçi partiye geçmiş; eski milliyetçi partinin 2-3 puanlara düşmesini de iktidar cenahından gelen “Reis”e bağlı ama partisine kızgın seçmenler engellemişti. Bu durum hâlâ büyük ölçüde devam etmekte.

2016’dan 2024’e gelinen çalkantılı dönemde iktidara, eski milliyetçi partinin kamulaştırılması ve devamında birkaç ufak Kürtçü, İslamcı, muhafazakâr, solcu partinin de bu kamulaştırma furyasına katılımı gerçekleşti. İktidarda kalmak için gerekli desteğe hâlâ sahip olmadığını düşünen ve bunda haklı olan iktidar-devlet, kendini de aşarak büyük Kürtçü partiyi kamulaştırdı. Esasen mevcut seçmen yapısıyla kamulaştırılması zordu. Bu zorluğu “kurucu önder”in himmetiyle aştılar. En azından şimdilik.

Siyasi, ekonomik ve toplumsal kan kaybı o kadar büyüktü ki bu sürpriz kamulaştırma da yetmiyordu. Belki yine yeterdi ama Türkler kafalarını kaldırıp sağa sola bakmaya başlamışlardı. Gördüklerinden bir-ikisini de gözleri tutmuştu. Ancak tüm evreni milli güvenlik parantezine almış, elinde Pottervari değneğiyle iktidar-devlet bu tip aldanmalara anlayış gösteremezdi. Gösterse iktidarda devlet gibi kalamazdı. Göstermedi de. Milletin gözünün tuttuklarından birini soğuk ilçemize gönderdiler. Zaten o gidince diğeri de soğuk ilçemize gönderilmiş gibi davranmaya başladı. “En çok beni seveceksiniz. En çok beni seçeceksiniz.” şeklinde formüle edilebilecek bu söylem, Türkiye’nin yeni gerçekliğidir.

Bu yeni gerçeklik, mimarlarının kendilerini güvende hissetmelerine yetmemiş olacak ki tarihimizin en büyük siyasi kamulaştırması gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Ülkenin en eski ve son seçimlerin galibi partisi kamulaştırılmaya gayret edilen. Kamulaştırmacıların “nezaketinden” olacak, partililer yabancılık çekmesinler diye partinin başına bir önceki genel başkanı uygun görülecek gibi. Zaten uzun yıllar “devlet” hizmetinde bulunduğu için teklifi yadırgamamıştır da.

Bu en büyük kamulaştırma gerçekleşirse ülke sahnesindeki tüm ana “siyasi” aktörler, en üsttekinden en alttakine kadar doğaüstü güçlerle bezenmiş spiritüel kahramanlar olmuş olacak. “Dünya lideri”, “devlet aklı”, “kurucu önder” ve son olası kamulaştırmadan sonra dörtlünün dördüncüsü olarak dünyevi tüm arzulardan sıyrılmış bir siyasi evliya: “Piro”. Görüldüğü üzere, yeni gerçeklikte Homo sapienslere pek yer kalmamış görünüyor. Bu durumda Homo sapienslerin bu deveyi güdüp gütmeyeceklerini ya da bu diyardan gidip gitmeyeceklerini hep beraber göreceğiz.