Kemal Kılıçdaroğlu Neye Güveniyor

Kemal Kılıçdaroğlu Neye Güveniyor?

Muhalif kamuoyunda, gözler 30 Haziran’da görülecek olan “Kurultay iptal davasına” kilitlenmiş durumda. CHP’de genel başkanlık makamının el değiştirdiği 38. Olağan Kurultay sonuçlarının mutlak butlan hükmüyle iptal edilme ihtimali, sosyal medyada mukim siyaset erbabının uykuları kaçırıyor.
Getting your Trinity Audio player ready...

Muhalif kamuoyunda, gözler 30 Haziran’da görülecek olan “Kurultay iptal davasına” kilitlenmiş durumda. CHP’de genel başkanlık makamının el değiştirdiği 38. Olağan Kurultay sonuçlarının mutlak butlan hükmüyle iptal edilme ihtimali, sosyal medyada mukim siyaset erbabının uykuları kaçırıyor. Ne var ki bu kesim için asıl kabus, bu olasılıktan ziyade sabık genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun, mutlak butlan hükmü karşısında sergileyeceği tutum. Keza Kılıçdaroğlu’nun, “Böyle bir açıklama yapamam. Umarım, mutlak butlan çıkmaz ama olursa da partimi kayyuma terk edemem. Ben kabul etmesem kayyum gelecek. Kayyuma mı bırakayım?” şeklindeki sözlerinden onun atamayla, kurayla, fal açarak, hatta yazı tura ya da zar atarak bile olsa genel başkanlık koltuğuna yeniden oturmak için yanıp tutuştuğu anlaşılıyor.

Peki, 2023 seçimlerindeki hezimetinden sonra izlediği politikalar yüzünden ana muhalefet seçmeni nezdindeki karşılığı bir hayli gerileyen ve kamuoyu desteğini büyük ölçüde yitiren Kemal Kılıçdaroğlu, neye yahut kimlere güveniyor? Ya da şöyle soralım: Kendi kaptanlığında dümen tutulan son seferde gemi alabora olmuşken, kendisinin güvertede dahi olmadığı ilk seferde ise CHP fırtınalı sularda zafer kazanmışken, Kılıçdaroğlu’nun bu cüretinin sebebi hikmeti ne? Cevabı yekten verelim, Kemal Kılıçdaroğlu şu dört unsura güveniyor: negatif partizanlık, muhalif medya, CHP’li kanaat önderleri ve CHP parlamento grubu.

Negatif Partizanlık

Michael Maggiotto ve James E. Piereson’un 1977 yılında kaleme aldıkları düşmanlık hipotezi, rakip partiye karşı duyulan düşmanlığın, parti kimliğinden sapmayı azalttığını öne sürer. Bu hipotezden esinlenen negatif partizanlık literatürü de benzer bir şekilde seçmenlerin bir partiye yahut adaya destek verirken pozitif duygulardan veya parti aidiyetinden çok, karşı tarafa duyulan antipatiyle, nefretle motive olduklarını belirtiyor. Türkiye’de ise negatif partizanlık kavramının tekabül ettiği politik duruşun adı anti-Erdoğanizm. Esasen anti-Erdoğanizm sadece politik bir tavrı değil, aynı zamanda çok güçlü bir duygusal kimliği barındıran bir fenomen. Öyle ki, siyasî parti fark etmeksizin muhalif seçmenlerin kahir ekseriyeti bir partiye bağlanmak yerine Erdoğan’a karşı hizalanıyor. İşte Kemal Kılıçdaroğlu’nun en büyük güvencelerinden biri muhalif seçmeni birleştiren anti-Erdoğanizm tutkalıdır; bu seçmenleri partiler üstü bir amaç etrafında kenetleyen bir aynılık prosedürüdür.

Kılıçdaroğlu, -tıpkı 2023 seçimlerinde olduğu gibi- parti aidiyetlerini anlamsızlaştıran ve tüm muhalifleri aynılaştıran bu aynılık prosedürünün vakti geldiğinde yine çalışacağını ummaktadır. İlaveten Kılıçdaroğlu’nun bu konudaki iyimserliği yersiz de sayılmaz. Hafıza-i beşer nisyanla malul olmasın diyerek 2023 seçim sürecini hatırlayalım. Kendisinin olası adaylığına dair tereddüt ve eleştiriler, adaylığı tescil edildiğine bıçak gibi kesilmedi mi? “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak” diyenler bozgunculuk yapmakla damgalanmadı mı? Muhalefetin elinde Kılıçdaroğlu’ndan daha iyi, üstelik bir değil, iki alternatif olduğunu söyleyen Meral Akşener ve onun İYİ Parti’si fitne çıkarmakla suçlanmadı mı? Bu alternatiflerden birisine ANAP’lı, diğerine de faşist yaftası vurulmadı mı? En temel siyasal haklarından birini, seçilme hakkını kullanan Muharrem İnce taşlanmadı mı? İktidar nimetlerinden uzak kalmanın hararetiyle makama ve statüye susamış bir güruh, artık pirlik demine gelmiş bir zatı şövalye olarak pazarlamadı mı? Kılıçdaroğlu’nun seçim kampanyasını tenkit etmek adeta şirk koşmakla bir tutulmadı mı? Galeyan geldiğinde mantık savuşmadı mı? Bunların hepsi fazlasıyla yapıldı. Müstakbel seçimlerde de tekrar böyle bir iklimin yaşanmayacağının garantisi yok. Dahası zayıf muhalefet, güçlü ana muhalefet formülüyle girilen seçimler yüzünden CHP dışındaki muhalefetin kurumsal kapasitesi çökertildi ve CHP’li olmayan muhalif seçmenlerin partilerine duydukları aidiyet aşındırıldı. Kılıçdaroğlu da olası geri dönüş stratejisini kurgularken bu manzaradan ilham almaktadır. Nitekim Kemal Kılıçdaroğlu, anti-Erdoğanizm tarlasından en bereketli hasadı alan siyasetçidir. Öyle ki, Erdoğan karşısındaki başarı sicili ortadayken, kendisinden daha meziyetli alternatiflerin bulunmasına, en büyük ortağının adaylığına karşı çıkmasına, muteber anketlerdeki zayıflığına ve adaylığı için gerekli toplumsal meşruiyeti sağlayamamasına rağmen cumhurbaşkanı adayı olabilmiştir. Bunu, muhalif seçmendeki Erdoğan karşıtlığını istismar ederek başarmıştır. Kılıçdaroğlu seçmenin negatif partizanlığı, yani mutlak Erdoğan aleyhtarlığını hem bir rasyonelleştirme bileşeni hem bir ideolojik bileşen hem de bir duygusal-ahlaki bileşen olarak kullanmıştır.

Negatif partizanlık, öncelikle Kılıçdaroğlu’nun mazideki seçim yenilgilerini rasyonelleştiren bir işlev üstlenmiştir. Adaylığı açıklandığında kendisine yönelik tepki ve eleştiriler yatışmış ve zamanla muhalifler, onun ne kadar isabetli bir aday olduğu konusunda bir mutabakata varmıştır. İkinci olarak, negatif partizanlık, ideolojik bir rol oynayarak Erdoğan karşıtlığını çatı bir siyasal kimlik hâline getirerek muhalif siyasal partiler arasındaki ideolojik farklılıkları silikleştirmiştir. Bu, ilk bakışta Kılıçdaroğlu ile doku uyuşmazlığı yaşayan muhalif partileri ve elitleri Bay Kemal’in etrafında toplamıştır. Son olarak ise duygusal ve ahlaki bileşen rolü oynayan negatif partizanlık, muhalif seçmenlerin nezdinde Kılıçdaroğlu’na destek vermeyi ahlaki bir ödeve dönüştürmüştür. Böylelikle Kılıçdaroğlu, negatif partizanlığın tavandan tabana doğru yayılan tüm bonuslarını toplayabilmiştir. Bugün de zihnindeki kurgu aynıdır: Partinin başına geçtiğinde, daha doğrusu atandığı andaki tepkiler bir müddet sonra dinecek, CHP tabanı hayal kırıklıklarını unutacak ve negatif partizanlığın, diğer bir ifadeyle anti-Erdoğanizm’in verdiği motivasyonla kendisine yönelecektir.

Muhalif Medya

Kılıçdaroğlu’nun ikinci büyük güvencesi kurumsal muhalif medyadır. Doğan Medya’nın basın ekosisteminden çekilmesiyle, Türkiye’de okuyucusunu, izleyicisini, kısaca müşterisini memnun etmeyi hedefleyen medya ortadan kalkmış; yerine, nemalandığı siyasî kurum veya siyasetçiyi tatmin etmeye odaklı bir medya düzeni yerleşmiştir. İktidarın oluşturduğu medya mekanizmasının tam bir kopyası olmasa da, ana muhalefet benzer bir yapıya sahiptir. CHP’nin özellikle yerel seçimlerdeki başarısı, partiye belirli ölçüde kamu kaynağını kontrol etme imtiyazı sağlamış ve bunun en önemli sonucu muhalif medya sistemi olmuştur.

2023 seçimlerinden sonra açığa çıkan CHP-Halk TV ilişkisini göz önünde bulundurarak şunu söyleyebiliriz ki şayet Kılıçdaroğlu yeniden CHP genel başkanlık koltuğuna oturur ve başta Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel olmak üzere parti içindeki rakiplerinin nüfuz alanlarını daraltmayı başarırsa, kurumsal muhalif medyanın nihayetinde onu desteklemekten başka seçeneği kalmayacaktır. Öte yandan yeniden Kılıçdaroğlu’nun yörüngesine giren bir muhalif medyanın neredeyse bütün mesaisini onun hasarlı liderlik imajını tahkim etmeye ayıracağını rahatlıkla ifade edebiliriz. Bu hususta medyanın negatif partizanlığı körükleyen gücünü de unutmamak gerek. Finansal bağımsızlığını kaybetmiş ve madden varlığı sürdürebilmek adına ana muhalefet partisinin patronajına mecbur bir muhalif medya, uzunca bir süredir anti-Erdoğanizm’in serpilebilmesi için elverişli bir zemin sunmaktadır. Kutuplaşmış muhalif seçmenin siyasal güdü ve duygularını, bu tür medya platformları aracılığıyla tatmin edilip şekillendirilmektedir. Ayrıca bir muhalifin herhangi bir olay karşısında nasıl pozisyon alması gerektiğiyle ilgili ahlaki çerçeveyi bizatihi muhalif medya çizmektedir. Örneğin, 2023 seçim sürecinde muhalif medya, Muharrem İnce’yi ‘Saray’ın Adamı’, Meral Akşener’i ise ‘Derin Devletin Ajanı’ gibi ithamlarla hedef alarak politik duruşlarını ahlaki bir yargı meselesine dönüştürmüş ve yalnızca Kılıçdaroğlu’nun çizgisinden ayrıldıkları için kitlelerin algısını bu doğrultuda manipüle etmekten kaçınmamıştır. Propagandanın hakikati gölgede bıraktığı bir çağda, Türkiye gibi kahramanlık ve hainliğin, bir anlık alkış ile bir anlık yuh arasındaki narin bir ipte dans ettiği bir diyarda, bağımlı muhalif medyanın Kemal Kılıçdaroğlu’nun kitleleri yönlendirmedeki en güçlü enstrümanlarından biri olacağı açıktır. Bu bapta Fatih Altaylı gibi bağımsız yayıncılık yapan, muhalifler tarafından hayli izlenen ve en şiddetli Kılıçdaroğlu karşıtlığı yapan bir figürün mahpus tutulduğunu da bir derkenar olarak düşmek gerek…

CHP’li Kanaat Önderleri ve CHP Parlamento Grubu

Malum siyaset; yem bitince yeminlerini bozanların, makamdan düşünce hidayete erenlerin ve arpası kesildiğinde ahlak abidesi kesilenlerin cirit attığı bir mecra. Türk siyasetindeki insan kaynağını en yakından tanıyanlardan biri de kuşkusuz 13 yıl boyunca ana muhalefet liderliği yapan Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Bu süre zarfında epey insanla teşrik-i mesaide bulunan Kılıçdaroğlu’nun zihninde, tipik bir siyaset ehlinin meşrebine dair bir şablon olsa gerek. Bu şablona göre, dün kendisini 13. İmam mertebesine çıkaran, bugün ise ona Yezid muamelesi yapan CHP’ye yakın kanaat önderlerinin, her zamanki rutinlerine sadık kalarak güce boyun eğebilir. Eğmeyenler ise mahallenin aforoz korkusuna boyun eğip susabilir. CHP mührünü geri alacağını varsayan bir Kemal Kılıçdaroğlu’nun, bu isimlerin yine önünde esas duruşa geçeceğini ve muhalif kamuoyunu kendi istediği tarzda dizayn edeceğini düşünmesi de oldukça olası.

2023 seçimlerindeki CHP milletvekilleri listesi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı döneminde yapılmıştır. Muvazzaf CHP’li vekilleri kayyım meselesinde üç gruba ayrılmaktadır: Özgür Özel yönetiminin yanında duranlar, Kılıçdaroğlu’na bağlı kalanlar ve bekle gör politikası izleyenler. Bu üç grup arasında çoğunluğu açık ara bekle-gör’cüler oluşturmaktadır. Siyasî elitlerin bir çoğunun, koltuk koruma, bir sonraki dönemi garantiye alma, parti içerisindeki rant, çıkar ve statü taksimatından aslan payını kapma gibi rafine dertlere sahip olduğu düşünüldüğünde, bekle-gör yaklaşımın yaygınlığı şaşırtıcı değildir. Bununla birlikte, Kılıçdaroğlu’nun liderliğe dönüşü hâlinde, bugün Özgür Özel’e destek verenler, yeni yönetimin etkisi zayıflayıp Kılıçdaroğlu’nun etkisi arttıkça pozisyonlarını gözden geçirebilir. Dolayısıyla TBMM’deki CHP grubu da Kılıçdaroğlu’nun en büyük dayanaklarından biridir.

Hülasa, mevcut tabloya bakıldığında, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “ya tutarsa” deyip göle yoğurt mayalayan Nasreddin Hoca’dan daha planlı ve hesaplı adımlar attığını söylemek yanlış olmaz. Peki, muhalif seçmenin hâlâ atlatamadığı 2023 travmasına ve sayısız çıkmaza rağmen Kılıçdaroğlu tutturabilir mi? Bu soruları tartışmaya açan bir yazı için galiba 30 Haziran’daki kararı beklemek en doğrusu…