Getting your Trinity player ready...
|
Bir numara koltuğunda oturan her ismin güçlü ve zayıf yönleri olması doğaldır. Doğaldır çünkü pek çoğunun görünmemesi için ilave efor sarfetmesine rağmen insan olmak beraberinde ontolojik olarak bunu getirir. Anatomiden yardımla ifade edersek güçlü kaslar ve zayıf kaslar mevcuttur. Her insanda farklılaştığı gibi her bir numarada da farklılık gösterir bu kaslar.
Siyasette, bilhassa Türkiye’de siyasette öne çıkan kasların başında “dirayet” kası gelir. Doğru bildiğinde ısrar, amaç uğruna mücadele azmi ve zor zamanlarda gözlerini sana çevirenler için tutunulabilecek kavi bir dal gibi görünme… Dirayet kası güçlü liderlere, Türk siyaseti aşinadır. İdeolojik temelli hareketler genelde dirayetli liderlerin öncülüğünde ortaya çıkar. Dirayet, zamanla destekleyen kitleler tarafından “seçilmişlik” gibi spritüel tonlu insanüstü atıflarla bezenir. Bizim gibi uzun monarşik bin yılların ardından kurucularının yüksek gayretiyle cumhuriyete geçen bir ülke için şaşırtıcı değil elbette bu durum. Yüzyıllarca monarklarımızın resmi sıfatlarından biri de “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi”ydi. Dirayet kasını birazdan bahsedeceğim “şeyh” kasıyla karıştırmamak gerekir. Dirayet bir nevi eski Türklerdeki “kut”a benzer. Her şey yolundaysa Tanrı’nın kutunun yani yönetmek için gerekli olan bahtın, talihin yönetende olduğu kabul edilir. İşler sarpa sarınca da kutun yöneten kişiden Tanrı tarafından alındığı düşünülür. Ki bu durumda yöneten meşruiyetini kaybetmiş olur. Bu bakımdan oldukça pragmatik bir yönü de bulunmaktadır dirayet kasının.
Türk siyasetine özgü kaslardan birisi de “şeyh” kasıdır. Buradaki “şeyh”, “şeyh uçmaz mürid uçurur” sözündeki manasındadır. Geçenlerde Diyanet eski başkanlarından Mehmet Görmez Hoca’nın bir programda anlattığı vakıa bu kas’a temsil kabiliyeti yüksek bir örnek sayılabilir. Görmez Hoca çok bilinen bir tarikatın liderini çağırdığını, kendisine bizzat bulunduğu bir ortamda şahsına yönelik “Efendimiz iki peygamber gücüne (Hz. Muhammed ve Hz. İsa) sahiptir.” denildiğini hatırlatarak “siz iki peygamber gücünde misiniz?” diye sorduğunu cevaben söz konusu tarikatın liderinin “haşa” şeklinde karşılık verdiğini anlattı. Devamında Görmez Hoca “peki o zaman niçin yanınızda sarfedilen bu sözlere karşı çıkmadınız?” diye sorunca tarikat lideri “Hocam ben mühendis bir adamım. Orada hocalar öyle dedi ben de bir şey diyemedim.” şeklinde mukabelede bulunmuş. Bunun yalnızca dini bazı organizasyonlarda yaşanabilecek türden bir “evlere şenlik” vaka olduğunu sananlar yanılır. Bu hadisedeki “peygamberlerin” yerine Türk tarihinden çok bilinen, aklınıza ilk gelen hükümdarları, padişahları, kahramanları koyunuz. Mühendis şeyhin yerine de adı “gizemle”, “bir bildiği vardır” la, “aksakallarla” anılan siyasetçileri koyunuz. Gözlerinizin önüne gelecek o heykellerdeki, tıpkı Michelangelo’nun Davud’undaki gibi duran kaslara dikkat ediniz. İşte o kaslar “şeyh” kaslarıdır. Aslında yoktur, ama madem ki varlığına inanılıyor o zaman yokken de vardır. Hem de dirayet kası gibi sahibinin gayretine, iradesine bağlı bile değildir. Yokken vardır ama varlığı sınırsız sorumsuzluk verir sahibine. Yani hesap vermek durumunda değildir, bugünün 2+2=4’ü yarın kolayca 2+2=7 olur. İlk andaki “bir bildiği vardır” çatısının altına akıllara daha az zarar başka dayanaklar ilave edilir hızlıca.
Türkiye’deki her genel başkana genel başkan olmaklığı itibariyle “verili” olan ama bu hazır bulunuş durumu etkinliğine ve önemine asla gölge düşürmeyen kas ise “kanun” kasıdır. Esası genel başkanlara yarı tanrı yetkileri veren, çeperin etkisini sıfırlayan, merkezi devleştiren Siyasi Partiler Kanunu’dur. Devamı bir ağ gibi partililerin özgür iradelerini etkisizleştirmek için bir sihirli değnek gibi işlev gören destekleyici tüzükler, teamüller vb… Kanun kası bir bakıma harçlıkları olan hazine yardımı da devlet kasasından verilen partilerin genel başkanlarına “kendi devletçiklerini” rahat yönetmeleri için bahşedilmiş gibi algılanabilir. Bu sava temelde bir itirazım yok. Kanun kasına sahip olmasına rağmen, genel başkanlığı da istemesine rağmen muhafaza edememek ancak insan üstü bir kitlesel rahatsızlık tsunamisiyle mümkün olabilir. Kemal Bey’in kaybettiği Özgür Bey’in kazandığı CHP kongresinde olduğu gibi. Çünkü kanun kasının esası kendinizi seçecek kişileri seçmek garabetinden gelir. Yani genel başkan kendisini seçecek delegasyonu etkin olarak belirleme gücüne sahiptir.
Özgür Bey’in durumu ise Türkiye için yeni bir gerçeklik, yeni bir fenomen… Şöyle ki; CHP Genel Başkanı Türk seçmeninin alışık olduğu kaslarla çalışmıyor. Ne alışılagelen dirayet kası ne şeyh kası ne de aktif delegasyonu baskıladığı bir kanun kasına dayanıyor. Genel başkan olarak girdiği ilk seçimlerdeki başarısını sürdürebilirse kendisine özgü bir dirayet kası var denilebilir belki ama şimdiye kadar gördüklerimizden olmayacağı açık.
Özgür Bey’i politik olarak hayatta tutan ve siyasi başarısının arkasında olan kasın bir süredir adını koyma arzusundaydım. Manisa’nın sevilen belediye başkanı merhum Ferdi Zeyrek’in acı kaybı sonrası o kasın adı, en azından benim için, netleşmiş oldu. Özgür Bey’in Ferdi Başkan’ı kabre koyarkenki hali, ardından sadece derin sevenlere mahsus hitabı, acı ama doğal olarak adını koymuş oldu o kasın. Özgür Bey’de genel başkan düzeyinde gösterilmesi siyasi geleneğimizde güçsüzlük kabul edilegelmiş bir “insanlık kası” var. Ve epey ilginç bir şekilde kendisinde güçsüzlük olarak değil esaslı bir güç olarak görünüyor.
Özgür Bey’in çalışkanlığının bu sahici insanlık kasıyla birleşmesinin muhalefet için çok zor şartlarda nihai bir başarı hikâyesine dönüşüp dönüşmeyeceğini söylemek için henüz erken. Bununla birlikte Özgür Bey’in artık muhalif yahut iktidardan başka bir siyasi aktörün adı anılmadan tek başına bir inceleme konusu olmayı fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum. Benim durduğum yerden bakıldığında kritik hataları var. Tıpkı Tayyip Bey’in olduğu gibi… Bununla birlikte rakibinin elindeki devlet imkânları göz önüne alındığında Özgür Bey’in nihai olarak başarılı olması için Tayyip Bey’den az hata yapması değil çok daha az hata yapması gerekecek. Sonuçtan bağımsız olarak Türk siyasetinin bir numara seviyesinde yeni bir kasla, hem de sergilenmesinden çekinilmeyen yeni bir kasla tanışmasının iyi olduğu kanaatindeyim.